1 Mart 2003 Cumartesi

Bugün komünist olmak



“Politikada egemenlik olarak adlandırılan şey, hem anlam hem de değer olarak ekonomi politikte mülkiyet olarak adlandırılan şeydir; bu iki kavram birbirine eşit ve özdeştir; bunlardan birine saldırmak ötekine de saldırmak demektir; bunların her biri öteki olmadan anlaşılmaz; bunlardan birini yok ettiniz mi ötekini de yok etmeniz gerekir.”
Pierre Joseph Proudhon
“Bize göre komünizm ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin kendisine göre düzenlenmek zorunda olacağı bir idealdir. Biz bugünkü durumu ortadan kaldıracak gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, fiilen varolan öncüllerden doğarlar.”
Alman İdeolojisi (1846), Marx ve  Engels.
“Her şey, komünizmi hangi temel ilkeleri göz önünde bulundurarak kurduğumuza bağlıdır. Ortaklaşa yaşam biçimi olarak komünizmin kendisi kişiye boyun eğdiren bir yapılanmayı öngörmez. Bu tür bir ortak yaşamın kişiye sağladığı özgürlüğün çok ya da az olmasını, -tabii eğer toplum daha önceden piramidal-hiyerarşik bir yapılanma içine  sokulmamışsa- insanların bireysel özgürlüğün olmazsa olmazlığına ilişkin düşüncelerini, değişik toplumsal kuruluşlara ne ölçüde sunabildikleri, bu düşünceleri ne ölçüde benimsedikleri belirler.”
Çağdaş Bilim ve Anarşi (1912), Kropotkin

Bugün komünist olmak kapitalizmin, sömürünün, insanın insan üzerinde kurduğu ister sınıfsal egemenlik biçiminde olsun isterse de ırk, toplumsal cinsiyet, kimlik, etniklik, din, ahlak, yaş, bilgi gibi öğelere dayanarak kurulan karşıtlıklar biçiminde olsun her türlü tahakküm ve egemenlik biçimini reddetmek; toplumsal ilişkilerin doğasını, her insanın özgürlüklerinin eşit olacağı, her insanın farklılıklarının tanınacağı, hiç kimsenin bir ayrıcalıktan dolayı diğeri üzerinde baskı kuramayacağı bir toplumsal tasavvur doğrultusunda dönüştürmeyi hedeflemektir. Böyle bir komünizm kavramı, kendisini her ne kadar modern toplumla, ve dahası uygarlıkların tarihsel mirasının halen süren tüm tahakkümcü kalıntılarıyla uzlaşmaz bir karşıtlık içinde tanımlasa da, yine de, içinde bulunduğumuz toplumun tarihsel koşullarıyla belirlenmiş bir ufuk ya da sınırlı bir bakış açısı oluşturur. Bu yüzden fiili mücadele, elbette, bu ideal duruma her zaman asimptotik olarak yakınsar. Böyle bakılmazsa komünist toplum bir tür hayalcilik olurdu. Ancak, eğer komünizmi, bugünden reddettiklerimizden hareketle tahayyül edilmiş bir geleceğin toplumu olarak ileriye fırlatır ve mukadder bir devrime ipotek edersek, komünist olmak yine boş bir lakırdı olarak kalır. Tam da bu nedenle, komünist olmak bütünüyle pratik bir varoluştur. Aynı zamanda, tahayyüldeki toplumun pratik karşılıklarını, gündelik hayatta ötekilerle kurulan tüm ilişkiler içinde icra etmektir.
Bugün komünist olmak, siyasal mücadelenin ikamet ettiği sabit ve nihai bir toplumsal mekân tarif etmeksizin, toplumsal mekanın tümünü savaş alanı olarak ilan etmektir. Öyle ki, gündelik hayatın en sıradan ve büyük ölçekli politikayla ilgisiz varsayılan alanları bizatihi başka türlü bir topluluk tahayyülünün inşa sahası haline gelir. Topluluk yaşamını ve özyönetimi görüldüğü her yerde  ezerek kendine tabi kılan bir makine olan devletin polisiye ve militarist tahakkümü ya da sürekli gözetim rejimleri veya kapitalizmin sınır tanımadan genişlettiği metalaştırmanın hayatları durmaksızın sömürü çarkının içine çekmesi, sınıf karşıtlıklarının kesintisiz yeniden üretimi gibi uzlaşmaz çatışmalar toplumsal dönüşümün vazgeçilmez karşı koyuş noktalarını oluştururlar. Bununlar beraber eşitlikçi ve özgürlükçü bir topluluk yaşamının tahayyülü ve inşası bakımından bir o kadar önemli olan kurucu noktalar vardır: Evlilik kurumu, tek eşlilik, aile, çocuk bakımı, eğitim, toplumsal cinsiyet kimlikleri, cinsellik, eğlence ve serbest zamanın kullanım tarzları,  çalışma, bilginin nasıl üretilip nasıl dağıtıldığı, iletişim araçları ve kültürel üretim alanları gibi bir çok alanda mevcut eşitsiz toplumsal ilişkilerin yerini alacak kurucu alternatifleri üretmek, yani toplumsal yapının makro ve mikro yapıları dahilinde akla gelebilecek her insani karşılaşmada komünist olmanın, yahut yeni türden insan ilişkileri yaratmayı hayata geçirmek.
Bugün komünist olmak, her yerde mevcut olan iktidar ilişkilerine karşı her yerde aktif olarak başka türlü düşünme ve eyleme çizgisi geliştirmektir. Bizi özneleştiren disiplinci iktidarların düşünceyi de zapteden çarklarına karşı, kalıplaşmış düşünme biçimlerini ve normatif ahlakın vücut bulduğu tüm formları altüst etmektir. Duygusal bir isyandan ziyade kurucu olmaktır. Öyleyse bireyin kendisi açısından komünist olmak, inatçı bir komünist varoluşu kendi yaşamının bileşeni haline getirmektir. Bir birey diğerleriyle ilişki kurduğu zaman politik tavrının da süreklilik göstermesi gereklidir diyorsak, o zaman komünist olmak etik olmayı, etik yaşamayı zorunlu kılar. Ama bu kesinlikle ahlakçı olmak demek değildir. Tersine, tahakkümün bir parçası olarak içselleştirilmiş bir boyun eğme çizgisi dayatan ahlaka karşı, kişinin benliğindeki tüm tahakkümcü eğilimlerle ve/ya tahakküme boyun eğen, onu arzu eden eğilimlerle mücadele etmesi demektir. Bu da kendi üzerine dönmüş çok uyanık bir göz gerektirir. İçe bakışı ve kendini bilmeyi gerektirir. Kişinin, kendisini ötekilerin gözünden de görebilme yetisi geliştirmesini gerektirir. Böyle bir kendi üzerine düşünüm, kendine eziyet değil, kendini sevinçle yıkıp yeni baştan kurmaktır. Bu tavır, kişinin kendini alt etmesi ve kendi mümkün varlığını hayata geçirmesi demektir. Kendi imkanlarını görmek, birey olarak kendi varlığını başkalarından ötede görmemektir. Güdükleştirilmiş bir “benlik”le övünmemek, narsisizminle baş edebilmektir.
Öyleyse mücadele içindeki komünist, ötekilerle kurduğu ilişkide kendi adına konuşan, yalnızca kendisini temsil eden, başkasının olsa olsa yanında yer alan biri olmalıdır. Böylece, benliği siyaset içindeki kapalı bütünlüklere teslim eden türden aidiyet ilişkileri son bulur. Yani komünist olmak birlikleri değil çoklukları, uyumları değil farklılıkları ister.
Komünist olmak, var olan toplumun tahakküm üreten tüm değerlerini, yaşam tarzlarını, ilişkilerini, zaruretlerini, düşünme biçimlerini eleştirip zihnini başkalıklar alanına açabilmektir.
Bugün komünist olmak, bir erk merkezi olarak dışarıda ikamet eden soyut bir güce değil, öncelikli olarak kendine saldırmaktır; kendinde tezahür eden iktidar kurma eğilimlerini yok etmek üzere. Oysa kendi (self) tekil, ayrışık ve kopuk bir varlık değildir ki yalnızca bireyin kendiyle mücadele etmesi, dönüşebilmesine yeterli olsun. Kendi (ya da benlik) çok yönlü bir ilişkiler ağı içinde yer alan, sabit olmayan bir akıştır. Bundan dolayı kendine saldırmak, kaçınılmaz olarak toplumun tümüne saldırmayı ön gerektirir. Tekrar ve üstüne basa basa söylemeli: Bugün komünist olmak, reddedilen yaşamın yerine, yenilenmiş değerlere dayanarak, yaşamını ve ilişkilerini yeniden düzenlemeyi gerektirir. Bu, her şeyden önce kişinin kendi kendine hissettiği ve arzu ettiği bir şey olmalıdır.
Komünist olmak, ideal bir kurguyu hayata geçirmek amacıyla geleceğe havale edilmiş düşler adına yaşamını çileye dönüştüren birisi olmak demek değildir, fakat şimdiki zamanda yıkım ve yaratım sürecini, kendini kurma süreci olarak başlatan pratik bir deneyimdir. Komünist olmak, (birer soyutlama olmayan) pratik ilişkiler içinde, tüm kusurlarıyla var olan, somut bir insan olarak başka bir toplumsallığı tahayyül ve -bir mühendis gibi değil bir zanaatkâr, bir usta, belki de bir çırak gibi- inşa etmek, fiilen bunu yaşamaya başlayan sıradan -ayrıcalıksız- bir insan olmaktır.
Komünist olmak bu bitimsiz oluş sürecini, hiç bir sonul hedef koymadan, giderek başkalarıyla birlikte yaşamaktır. Komünizm bir hedef, bir yer, bir toplum, bir sistemden ziyade bir oluştur.
Eğer ki an-arkhia (erk yokluğu) ideal bir olanaksızlık ise komünist olmak bu idealin pratikteki karşılığıdır. Başı sonu olmayan ebedi bir anarşist oluş süreci içinde, her türden erk odağını usanmadan yıkmayı hedefleyen bir insan olmak...
Bu gibi insanlar her biri kendi yaşam deneyimleri içinde çeşitli merkezsiz, düzensiz çokluklar oluşturarak hareket etmekteler. Bu önceden belirlenemeyecek hareketler, haritalanamayacak patikalar boyunca kendi yollarını açıp hayata izlerini bırakıyor, okumasını isteyen bir kolektif hafıza sunuyor. Hayatın düzenli yollarını sürekli olarak kesen, bozan, dağıtan bu patikalarda rastlantısal kesişimler, karşılaşmalar tarihsel sıçrayışlar, buluşmalar yaşanıyor. Bütün bu rastlantılar toplumsal dokuyu ve onun düzenli hayat alanlarını delik deşik eden biraraya gelişler doğuruyor. Adını komünizmden almasa da, kendisini buna göre tanımlamasa da anti hiyerarşik nitelikteki bu oluşumlar, tam da bu en umulmadıkları, en beklenmedikleri patikalarda, devrimci-komünist bir doğrultuda yıkıcı ve dönüştürücü güçlerini gösteriyorlar. Tam da bu önceden belirlenemeyen mekanlarda yeni yaşam biçimleri inşa edilmeye başlanıyor. Bu süreksiz pratikler, toplumun anarşik-komünist tahayyüle doğru bir eğilim göstermesi yönünde zorlayıcı etkiler yaratıyorlar. Bu etkileri yaratan tüm yıkıcı ya da alternatif pratikleri, referanslarını tahakküm karşıtı tüm düşünce ve hareket birikiminden alan bir komünizme göre yeniden tanımlamak ve radikalleştirmek! Ayrışık gibi görünen bu sayısız oluşumun arasındaki içkin bağı görerek devrimci siyaseti yeniden icat etmek… Bana göre anarşik-komünist proje budur.
Komünist olmak bütünüyle pratik bir meseledir. Tahayyüldeki toplumun pratik karşılıklarını, gündelik hayatta ötekilerle kurulan tüm ilişkiler içinde icra etmek ve bunu kararlı bir şekilde kolektif eylem haline getirip, sistem karşıtı bir siyasete dönüştürmektir.



Not: 2003 yılında mart ayında oturup safi kendim için yazdığım bu kısa yazıyı her okuduğumda orasına burasına eklemeler yapıyor veya bazı ifadeleri değiştiriyorum. Dolayısıyla benle beraber değişiyor bu yazı. Eski versiyonları bilerek saklamıyorum, her daim açık bir metin olarak kalsın diye.


Anarşi kavramı

Bütün toplumsal ve psişik özgürleşmelerin ortak noktası, insanı birey ya da topluluk halinde tabi kılıp yönetilebilir bir varlığa indirgeyen...