1 Ekim 2005 Cumartesi

Bir Anarşist olarak Tolstoy




LEV TOLSTOY
Tanrı’nın Egemenliği İçinizdedir
Mistik Bir Din değil Yeni bir yaşam Anlayışı olarak Hıristiyanlık
Çeviren: Dominik Pamir. Kaos Yayınları, İstanbul, Eylül 2005. 


Geçtiğimiz günlerde Lev Tolstoy’un Tanrı’nın Egemenliği İçinizdedir adlı kitabı Türkçe’de ilk kez yayınlandı. Proudhon, Bakunin, Kropotkin, Malatesta gibi anarşizmin klasikleşmiş düşünür ve eylemcileri kadar etkili olan Tolstoy’un 1893 tarihli bu kitabı, anarko-sendikalizm, anarko-komünizm ya da bireysel anarşizm kadar yaygın olan bir başka anarşizm koluna, anti-militarizme ve pasifist eylemciliğe ya da Albert Einstein’ın tabiriyle “militan bir pasifizm”e kaynaklık etmiş en önemli metinlerden birisidir. Bugün vicdani ret ya da total ret hareketi olarak kendisini ortaya koyan bu anlayış anarşizmin en temel yönü olan otoritenin reddinden kaynaklanır.

Şiddetin reddini tutarlı mantıksal sonucuna yani devletin reddine kadar götüren Tolstoy kendisini bir anarşist olarak adlandırmaz. Çünkü onun bakış açısından anarşizm şiddet yoluyla toplumu değiştirmeye çalışan bir öğretidir. Onun amacı kurumsallaşmış Hıristiyanlığın karşısına doğru dini inancı çıkarmaktır. Bu yüzden yeryüzünde egemenlik kurmuş bir Tanrı veya onu temsil ederek egemenlik kuran bir kiliseyi reddeder. Hatta ona göre, Kilise ilk Hıristiyanlığı yozlaştırmış ve tahrip etmiş bir kurumdur. Bugünkü haliyle Hıristiyanlık başlangıçtaki amaçlarından saptırılmış, yanlış anlaşılmış bir inançtır. Tolstoy bu görüşünü İsa’nın Dağdaki Vaaz’ına dayandırır. Bugünkü kilisenin resmi bir kurum olarak devletin şiddetine ortak olduğunu söyler, bu yüzden de kilisenin, peygamberin, ayinin olmadığı başkaları üzerinde güç kullanımını reddeden, çalışma yoluyla kişinin kendini arındırdığı, sade ve ahlaklı bir yaşam anlayışı önerir.

Ancak her türlü baskı ve ezme biçimini reddeden birisinin doğru bir Hıristiyan olabileceğini ortaya koymaya çalışan Tolstoy’un düşünceleri bu nedenle anarşizme çok yakınlaşır. Tolstoy’un kendi çağdaşı olan anarşistlerle ilişkiye girdiği, onlardan etkilendiği bilinen bir gerçektir. 1862 yılında yaptığı Avrupa yolculuğunda, bir kitabını okuduğu anarşizmin kurucusu Pierre Joseph Proudhon’la tanışır ve onunla birçok konuda anlaşır. Anarşizm tarihçisi George Woodcock, Proudhon’un Savaş ve Barış adlı incelemesini okuduktan sonra yazdığı Savaş ve Barış adlı en tanınmış romanında Tolstoy’un, Proudhon’dan yalnızca kitabının adını almakla kalmadığını savaşın ve militarizmin toplumsal kökenleri konusunda da anlaştığını belirtir. Tolstoy, Kropotkin’in Bir Devrimcinin Anıları ve Tarlalar, Fabrikalar Atölyeler adlı kitaplarını okumuş ve etkilenmişti, bu kitaptaki görüşlerin Rusa’da yapılacak bir tarım reformu için önemli olduğunu belirtmişti.

1850’lerin sonlarına doğru tanık olduğu savaşlar ve devletin şiddetine duyduğu tepki onu giderek anarşizan bir dille kendini ifade etmeye doğru itmişti. Daha sonraki yaşamı boyunca tüm zenginliğini ve bir prens olarak statüsünü terk ederek düşünceleriyle tutarlı sade, kentin karmaşasından uzak, doğaya yakın bir hayata yöneldiği son otuz yılında bu düşüncelerini yaymak için yaşadı. Tanrı’nın Egemenliği İçinizdedir adlı kitabında olduğu gibi başka yapıtlarında da sürekli olarak hükümetlerin, modern devlet kurumunun, milliyetçiliğin, savaş ve militarizmin, her türlü devlet baskı aracının, hapishane ve cezalandırma kurumlarının, eğitim kurumlarının, insanları otoriter bir ahlakın boyunduruğu altında tutmaya çalışan dini kurumları reddeden tutarlı bir anarşist anlayış geliştirdi. Bu kitabında Hıristiyan anarşizmine dair düşüncelerini sistemli şekilde ortaya koyan Tolstoy, güce dayalı bir hayatın reddini temellendirir ve güce güçle karşı koymama anlayışını formüle eder. Tolstoy’un bu anlayışı daha kendisi hayattayken hem Rusya’da hem de Rusya dışında örneğin Amerika’da yaygınlık kazandı. Sadece militan pasifistler ya da kendilerine Tolstoycular diyenler arasında değil aynı zamanda Gandhi gibi düşünür eylemciler arasında da çok etkili oldu. Gandhi kendi otobiyografisinde bu kitap hakkında şunları yazmıştır: "Ciddi bir şüphecilik ve güvensizlik krizi içindeyken Tanrı’nın Egemenliği İçinizdedir kitabıyla karşılaşmam ve onun etkisi altında kalmam bundan kırk yıl önceydi. O zamanlar şiddete inanan birisiydim. Onu okumam benim şüpheciliğimi tedavi etti ve beni ahimsa'nın (şiddetsizliğin) kararlı bir savunucusu haline getirdi... O, çağımızın ortaya çıkardığı en büyük şiddetsizlik önderidir". Gandhi’nin bu şiddetsiz eylemcilik anlayışının daha sonraki dönemde, özellikle çağdaş aktivizmin en önemli etki kaynaklarından birisi olduğunu göz önünde bulundurursak, çağdaş şiddetsiz doğrudan eylemcilik anlayışının köklerinin Tolstoy’un bu kitabına kadar geri gittiğini öne sürebiliriz.

Bu kitabı anarşizmin Bakunin gibi yıkıcı şiddeti öneren kaynakları kadar Tolstoy gibi şiddetsizliği savunan temsilcileri, kolektivizmi ve politik örgütlenmeyi reddeden bireyci kaynakları kadar komünist temsilcileri, dini inanca dayalı temsilcileri kadar bütünüyle rasyonalist ve ateist temsilcileri olan zengin bir eylem ve düşünce geleneği olduğunu, Peter Marshall’ın tabiriyle bir anarşi ırmağı olduğunu görmek açısından da okuyabiliriz. Ama bu kitabı günümüz için önemli kılan başka bir yönü de çok keskin bir milliyetçilik karşıtlığına sahip oluşudur. Emma Goldman 1911’de yazıdığı “Vatanseverlik, Özgürlüğe Karşı Bir Tehdit” adlı yazısında Tolstoy için şunları söylüyor: “Zamanımızın en büyük milliyetçilik karşıtı Leo Tolstoy, vatanseverliği bütün katillerin eğitimini tatmin edecek bir prensip olarak tanımlar; hayatın gereklilikleri olan ayakkabı, kıyafet ve ev yapımından çok insan öldürmek için daha iyi ekipmanı bulunan bir iş; averaj çalışan adamınkinden daha üstün kârları ve zaferleri garantileyen bir iş.”

Bugün anarşizmin çeşitli akımları arasında bir kutuplaşmadan ziyade birbirlerinden farklı yönleriyle bu geleneklerin birçoğundan eylemci kolektifler içinde ağsal olarak hareket ettiklerini düşünecek olursak aralarındaki ortak noktaları keşfetmenin ne kadar önemli olduğu bir kez daha öne çıkar: anarşizm başı boş bir kaos veya terörizm şeklindeki, ya da amaçsızca toplumu yıkmaya yönelen bir nihilistin suretindeki yanlış temsillerini tamamen çöpe atmalıyız. Karşımızdaki akım devleti ve her türlü otoriter kurumu reddederken, hiyerarşik olmayan özgür işbirliklerine dayalı etik bir siyasetin farklı yordamlarını bağrında taşıyan zengin bir gelenektir. Tolstoy’dan Bakunin’e Stirner’den, Kropotkin’e, İspanyol Anarşistlerinden çağdaş aktivistlere kadar tüm anarşistler, gücün ele geçirilmesine dayalı bir toplumsal düzeni değiştirmek isterler.

Tolstoy’u her lise çağındaki öğrencinin mutlaka okuması gereken büyük bir romancı klişesinin dışında bu sözünü ettiğimiz bağlam içinde bir kez daha okumakta fayda var. 


Anarşi kavramı

Bütün toplumsal ve psişik özgürleşmelerin ortak noktası, insanı birey ya da topluluk halinde tabi kılıp yönetilebilir bir varlığa indirgeyen...