1 Temmuz 2007 Pazar

Dünden bugüne anarşizme dair kitap yayıncılığı


Anarşist kitap yayınının genel seyri
Türkiye’de, modern siyasal düşüncenin başlıca akımlarından biri olan anarşizme dair kitap yayıncılığının yakın zamana dek neden yetersiz bir seyir izlediğini anlamaya çalışmak yalnızca anarşistlere değil tüm radikal sola dikkate değer veriler sunabilir.[1] Modern anlamda devlet, otorite, hiyerarşi ve tahakküm karşıtı teorilerin iki yüz yılı bulan bir tarihi var. Avrupa, Güney ve Kuzey Amerika, Asya’nın Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeleri içeren büyük bir kısmı ve Japonya ile Avustralya’da anarşizmin adı konmuş bir hareket olarak yayılmasının ve örgütlenmesinin tarihi ise 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarından itibaren tüm bu coğrafyalarda takip edilebiliyor. Modernleşme sürecine yaklaşık iki yüzyıldır girmiş ve bugün modern (ve artık postmodern)  kapitalist dünyanın bir parçası haline gelmiş olan Türkiye’de ise geçmişten bugüne bütün modern siyasal düşünceler siyasi ve kültürel iklimimizi beslerken devlet ve otorite karşıtı düşüncelere karşı etkileri tamamen ortadan kalmamış bir direnç var olmuştur. Anarşist yayınların yetersizliği bunun bir göstergesi olduğu kadar sebebidir de.
Bugün anarşizmin yayıldığı ülkelerden örneğin Japonya, Arjantin, Avustralya, Çin, İrlanda gibi yerlerde ülkemizdekine kıyasla oldukça erken dönemlerden başlayarak çok sayıda kaynakla karşılaşırız.[2] Buna karşın Türkiye’de anarşist bir hareketi boş verin, merak edecek olan okurları bilgilendirici bir yayıncılık bile o kadar geç gelişmiştir ki bu tuhaf olguyu yorumsuz geçmek pek mümkün değil. Kitap ve dergi yayıncılığı dünyanın her yerinde anarşist hareketlerin başlamasını mümkün kılmıştır. Türkiye’de ise anarşizme meyli ya da sempatisi olan bir iki figürün ya da konuya dair kitaplar basan bir iki yayıncının dışında kalıcı bir faaliyet ancak 1980’li yıllarda olmuştur. Belki de devlete karşı koyacak bir anti-otoriter muhalif hareketin ve kültürün uzun zaman gelişmemesinin nedeni, birkaç istisna haricinde devletçi düşünce biçiminin dışında duran bir sol yayıncılık anlayışının uzun zaman gelişmemesinde ve özgürlükçü fikirlerin dolaşıma sokulmamasında aranmalı.
I. Enternasyonal’le başlayıp İspanyol anarşistlerinin 1939’daki trajik yenilgilerine kadar süren birinci anarşist dalganın modern tarihteki en örgütlü anarşizm dönemi olduğu söylenebilir. Bu dönemde, özellikle gayri-Müslim tebaaya mensup bazı Osmanlı sosyalistleri arasında, anarşist ve anarşist esinli federalist fikirlere dair küçük çaplı da olsa bir ilgi olduğunu gösteren çalışmalar mevcut.[3] Anarşizmin ana kaynaklarına yeterince inmeyen ve bugünden bakılınca oldukça liberal-bireyci sayılabilecek bir versiyonuna dair kişisel yorumunu geliştirmiş olan materyalist felsefeci Baha Tevfik ya da gençliğinde anarşizme bir sempatisi olsa da daha sonra milliyetçilikte karar kılmış Jön Türk entelektüeli Dr. Abdullah Cevdet gibi tali örnekler de var. Buna karşın anarşizmin olası meraklılarına kaynak olabilecek bir anarşist kitap yayıncılığına ancak dünyada anarşizmin birinci büyük dalgası sona ermek üzereyken, bilebildiğimiz kadarıyla 1935’te rastlıyoruz. Şu iki klasik, modern Türkiye’de yayınlanan ilk anarşist kitaplar olmalı: 1935 yılında Haydar Rifat Bey çevirisiyle basılan Kropotkin’in Anarşizm’i ile Ahmet Ağaoğlu çevirisiyle basılan Etika’sı.
Bunlardan sonra 1967 yılına dek bildiğimiz kadarıyla başka kayda değer yayın yok. Şu tür sebepler akla geliyor: Bu yıllarda II. Meşrutiyet’e giden dönemdeki canlı siyasal tartışma atmosferinin yerini Cumhuriyet’in ağır otoriter havası almıştı. Her türlü sol-sosyalist faaliyet yasaklanmış ve yeraltına itilmiş, kovuşturmaya uğramıştı. II. Dünya savaşı yıllarının faşizm çığırtkanı atmosferi Türkiye’de propaganda ortamı bulmuş, bunun ardından soğuk savaşın etkisi altındaki bu dönemde liberal muhalifleri de içine alan sürekli bir baskı ortamı yaratılmıştı. Türkiyeli sosyalistler ise ya Sovyetler Birliği’nin yörüngesindeydiler ya da genellikle yalnızca üçüncü dünyacı anti-emperyalist mücadelelerin gerçekleştiği coğrafyalara bakıyor, bu yüzden Marksist teorideki alternatif gelişmeleri takip etmiyor veya bilmiyorlardı. Anarşist/anti-otoriter geleneğe ilgi duyulmasıysa ancak bu ortodoksluğun çatırdamaya başlamasının ardından gerçekleşecekti.
1960’larda dünya genelinde sol radikalizmin yükseldiği, Türkiye’de ise 1960 askeri darbesini müteakip solun önünü açan 1961 anayasası sonrası dönemde anarşizme dair birkaç kitabın basıldığını görmeye başlıyoruz. Cılız, başlangıç düzeyinde bir ilgiydi bu elbette. Örgütlü bir hareket ya da bir dergi mirası bırakmamıştı geriye. 1966’da 1, 67’de 2, 69’da 4 kitapla en azından Proudhon, Bakunin ve Kropotkin’in sesi Türkiye’de de duyulur olmuştu. Tabii bilemediğimiz nokta, bu kitapları basan yayıncıların aklından nelerin geçtiği, okuyanların aralarında anarşizme yönelenlerin olup olmadığı, radikal karşı kültürün bu topraklarda bulunan o zamanki temsilcileri arasında anarşizme dair bir ilginin olup olmadığı… 1970’lerde radikal solun çizgisi silahlı mücadeleye yönelen devrimci hareketlerce belirlenecekti. 1960’larda batıda Yeni Sol’un gündeme soktuğu birçok meseleye (hiyerarşik olmayan örgütlenme, ekoloji, cinsiyet sorunu, ilerlemenin ve modernliğin eleştirisi vb) ilgi göstermek yerine anti-emperyalizm ana teması etrafında şekillenen bir kalkınmacı sosyalizm anlayışı gündeme taşınmaya çalışıldı. Bu yüzden o dönemin sol yayıncılığında özellikle 3. dünya ülkelerinin devrimci mücadele deneyimleri ve örgütlenme sorunlarına dair yayınlarda çok büyük bir ağırlık olması gayet doğaldı. Anarşizme dair birkaç klasiğin basılması, muhtemelen, ana hatlarıyla Yeni Sol’un ne olduğuna dair geçerken duyulan bir merakla ilişkiliydi. Keza aynı yıllarda, Yeni Sol’un önde gelen düşünürlerinden birisi olan Herbert Marcuse’nin Aşk ve Uygarlık, Sovyet Marksizmi, Tek Boyutlu İnsan, Mantık ve İhtilal gibi en temel eserlerinin basıldığını yine de Batı’daki gibi bir siyasi ve kültürel etkisinin gerçekleşmediğini bir kenara kaydetmeli. Örneğin 1976’da anarşizmi çeşitli yönleriyle anlatan Roderick Kedward’ın Anarşistler: Bir Dönemi Sarsanlar kitabı anarşizmi sempati beslemeyi hiç de mümkün kılmayan, onu şiddet ve terörizmle özdeşleştiren giriş kitaplarındandı. 1979’da, Henri Arvon’un bugüne dek birkaç kez basılmış olan Anarşizm adlı ufak hacimli giriş kitabı da konuya mesafeli taraf olmayan giriş kitaplarındandır. Böylece 68 hareketinden sonra Batı’da yükselen ikinci anarşist dalga da birincisi gibi ilgisizliğe maruz kaldı; Türkiyeli sosyalistlerin, devrimcilerin özgürlükçü/komünist düşüncenin bu damarından beslenme ihtimali gelecek kuşaklara devredildi.
Anarşizme dair kitap yayınının bu düşünceye gönül verenlerce ciddiye alınarak yapılması asıl olarak 1985 yılında başladı. Sokak yayınlarından çıkan Ida Mett’in Kronstad 1921 adlı kitabı, sosyalist sola bir şeyler anlatmaya çalışmak için basılmış gibidir. Neden anarşizme dair genel bir kitap ya da klasiklerden birisi değil de Kronstad? Bu ülkenin sosyalistlerine, geçmişten gelip bugüne kadar yakalarını bırakmayacak sosyalist tarihteki temel bir tartışmayı aktarmak, merkeziyetçi ve otoriter örgütlenme anlayışının bedellerinin ne olabileceğini somut bir örnekle tartışmak ister gibi görünüyor. 1985 aynı zamanda ABD ile SSCB arasındaki silahsızlanma anlaşmasının imzalandığı yıldı. Bu, kapitalist ve sosyalist rejimler arasındaki ilk antlaşma olmasa da Ekim Devrimi’nin ölümünün en güçlü teyidiydi. Glasnost ve Perestroyka sözcükler dolaşıma girmiş ve sosyalist sistem tümüyle çözüleceğinin en büyük işaretini vermişti. Sadece bu da değil: Ülkenin devrimcileri tarihlerinde yaşadıkları en ağır askeri cunta döneminin ardından ya yok edilmişler ya cezaevlerine kapatılmışlar, kimileri de göç yollarını tutmuşlardı. Bu seferki yenilgi duygusu öncekilerden farklıydı. “Yenildik ama bir daha başlayalım” demenin eskisi kadar kolay olmadığı günler başladı. Revizyonizm diye anılsa da halkın gözünde sosyalizmin bir temsilini oluşturan Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve askeri darbe sonrasında oluşturulan yeni liberal siyasi ortam, aynı dünya tablosunun birbirine bağlı iki veçhesinden başka bir şey değildi. Artık sola dair her şeyi sorgulamanın yakıcılığıyla bu tarihten itibaren, sosyalizmi, Marksizmi tartışmaya açan pek çok kitap yayınlanmaya başladı. Ne var ki anarşist içerikli bir sonraki kitap ancak 1990 yılında geldi. Anarko-sendikalist bir yazarın, Maurice Brinton’un Bolşevikler ve İşçi Denetimi - 1917'den 1921'e Devlet ve Karşı Devrim (Ayrıntı yayınları) adlı kitabının 1990’da basılması dikkate değer. Berlin Duvarı’nın tüm ezberlerin üstüne yıkılmasını müteakip kimi sosyalistler, anarşist gözle yapılmış bu Sovyet devrimi yorumu sayesinde, geçmişin hatalarını tekrarlamamak için öyküyü bir de onların ağzından dinlemeli diye düşünmüş olmalılar.
Bu travmatik ortam büyük olasılıkla, sol ortodoksluğun bağrında, anarşizmin de hayat bulmasına yol açacak kadar köklü bir yarılma yaratmış olmalı. Birçoğu eski soldan koparak anarşist olan bireylerle başlayan ilk anarşist dergiler de bu yıllarda faaliyete geçti. 1986–87 arası Kara ile başlayan anarşist dergi yayıncılığı 1988–89 arası Efendisiz, 1991–94 arası Amargi, 1992–99 arası Ateş Hırsızı ve 1994–97 arası Apolitika ile devam ederek artık kesintisiz bir hal alırken, anarşizme dair kitapların okurları da yalnızca merak edenlerle sınırlı kalmayıp anarşizmi benimseyenler haline geldi. 1991’den sonra kitap listesine baktığımızda her yıl artarak yeni kitapların çıktığını görüyoruz. O yıllarda kurulmuş ilk anarşist yayınevi olan Birey yayınları ve yanı sıra Ayrıntı, Kavram, Metis, Altıkırkbeş gibi yayınevleri dönemin ve yapılan yeni yayınların etkisiyle artık çoğalmakta olan anarşist okurun susuzluğunu gideren kitaplarla yayınlarını çeşitlendirdiler. 1991’de 4, 1992’de 8, 1993’te 1, 1994’te 4 kitap yayınlandı. Ve bu esnada Türkiye’de bir ilk gerçekleşti: Türkiye’nin ilk kalıcı anarşist yayınevi olan Kaos kuruldu. Özellikle 1996 Kaos’un katkısıyla 8 kitapla bir sıçrama yılı oldu. Aynı zamanda anarşistlerin 1 Mayıs’ta eylem alanlarında da dikkat çekici şekilde görünürleşmeye başladığı yıldı. 1997’de 9, 1998’de 12 kitap geldi. Bunların paralelinde yeni dergiler ve sayamayacağımız kadar fanzin, hemen ardından da anarşist yayıncılığın önemli bir mevzisi olarak hizmet veren internet siteleri ile yayın faaliyeti iyice çeşitlendi. [4] Bu yıllarda kurucu düşünürlerin yanı sıra artık oldukça çağdaş metinler de dolaşıma girmeye başladı. Sadece devleti ve otoriteyi reddeden bir sol düşünce olarak değil, her türlü anarşist akım ve yorum düşünce dünyamıza katılmaya devam etti. Feminizm, ekoloji, sanayi ve teknoloji, savaş karşıtlığı, militarizm ve zorunlu askerlik, eğitim, sanat, karşı kültür, bilim felsefesi, antropoloji, postmodernizm gibi konularda anarşist bakış açılarını ortaya koyan pek çok kitap yayınlandı. Uygarlık karşıtı anarşizm, postyapısalcı anarşizm gibi görece yeni yaklaşımlar 2000 yılının kitaplarıyla birlikte belirginleşti.
Türkiye’de anarşizmin kalıcı bir şekilde maya tutması ve yayıncılıkta bir süreklilik kazanması anarşizmin dünyada bir kez daha yükselişe geçtiği 3. dalga ile gerçekleşti.
Ancak 2002’den sonra anarşizme dair kitap yayınlamaya yönelik ilgi bir süreliğine azaldı. Oysa bu esnada, gruplaşmalar, örgütlenme girişimleri, ayrışmalar, farklı yönelimlere çevresinde saflaşmalar iyice belirginleşti. Yeni dergiler ve internet siteleri ortaya çıkmaya devam etti, çeşitli mekân kurma denemeleri (anarşistlerin müdavimi olduğu veya işlettiği kültürevi, kafe, bar) oldu. Aynı zamanda bu dönemde anarşizme dair kendi özgün düşüncelerini ortaya koyan kitaplarıyla Gün Zileli, Işık Ergüden, Süreyyya Evren, Rahmi Öğdül, Yaşar Çabuklu, Halil Turhanlı, İnan Keser, Tarık Aygün gibi buralı özgürlükçü yazarlar gün yüzüne çıktı.
1999–2000’de anarşist kitap yayınında neden bu kadar artış olduğunu anlamak mümkün: o sırada dünyanın birçok coğrafyasında anti-otoriter örgütlenmeler ve buna paralel fikirler büyük ilgi görüyor ve radikal solla ilgilenen herkes bundan bahsediyordu. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin çöküşü dünyada 90’lardan beri devam anarşizme yönelik ilginin baş sebeplerinden biriydi. Türkiye’de biraz gecikmeli de olsa Seattle 99’un yankıları ortodoks olmayan radikal sol çevrelerde de tartışılmaya, anlaşılmaya, uzaktan ve ihtiyatlı da olsa izlenmeye başlandı. Anti-kapitalist hareket ve aktivizm üzerine kitaplara doğru bir ilgi oldu.
Ancak 2002–2004 arasında yeni fikirler ortaya koyan anarşist kitaplar dünyada sürekli yükselen bir artış gösterirken Türkiye’de 1990’ların son beş yılındaki hızlı tempoya kıyasla oldukça geriledi. Bu düşüşün sebebine dair sanırım şöyle bir yorum yapılabilir: Seattle 99’da parlayan heyecan verici antikapitalist hareketin nasıl gideceğine dair tahmin yapmak artık zorlaşmıştı. Dünya Sosyal Forumu’nun anti-kapitalist aktivistlere kıyasla reformist bir konumda seyretmeleri de hareketin geleceğini belirsiz kılmaya başlamış, radikal solcuların ilgisini dağıtmıştı. Geleneksel sol alışkanlıklardan bir türlü kurtulamamak, anarşist/anti otoriter örgütlenme karşısındaki ön yargılar ve özellikle batıdaki anarşistlere yönelik kültürcü önyargılar[5] yüzünden küresel direniş hareketiyle buluşan bir yerel örgütlü süreç yaratılamadı. Temmuz 2001’de Cenova’daki G8 karşıtı eylemde Carlo Giuliani’nin öldürülmesi ise bu hareketin Batı dünyasında pek de hoş karşılanmadığının ve sindirilmesi gerektiğinin bir işareti oldu. Hemen ardından 11 Eylül 2001 saldırısı, terörizme karşı savaş adı altında antikapitalist hareketin gidişatını da etkileyen polisiye önlemler dizisine yol açtı. Tüm bunlar yüzünden artık liberter hareketlerin kapitalist dünyayı nasıl alt edeceği meselesinin yerini ABD yönetiminin emperyal politikalarının izlenmesi aldı. Bu yüzden de sol yayıncılar enerjilerinin önemli bir kısmı bu gibi konulara yatırdı. Bu sırada Arjantin İsyanı’nın patlak vermesi, Venezuela’da Chavez’e karşı gerçekleştirilen darbe girişimine halkın başkanlarını savunarak yanıt vermesi gibi olaylar sol gözleri Güney Amerika’daki yeni Bolivarcı sosyalizme çevirdi. Artık anarşizm, Zapatizm, otonomizm, radikal ekoloji ve anti-kapitalizmden ziyade, Amerikan yönetiminin politikalarına kafa tutan bu ülkelerde yaşanan dönüşüm süreci daha ilgi çekici görünmeye başladı. Tabii ki bunun yanı sıra yayıncıların Ortadoğu’daki çatışmaların, savaşların ve direnişlerin nabzını takip etme yönündeki istekleri haklı görülmeli. Tüm bunların yanı sıra Türkiye’de dış politikada yaşanan gerilimler ise sosyalist solun giderek içinden çıkılmaz bir milliyetçileşme sürecine girmesine sebep oldu. Bu dönemde küreselleşmenin eleştirilmesi demek milli devletlerin korunmasına yönelik bir politikanın savunuculuğu anlamına gelmeye başladı. Bunlar da dünya vatandaşlığını, sınırların kaldırılmasını, göçmenlik haklarını savunan bir hareketin Türkiye’de pek fazla alıcı bulmamasına sebep oldu.
Bu yıllarda anarşist dergiler yönünde çeşitlilik ve süreklilik artsa da (bu durum anarşistlerin eskisine göre daha istikrarlı olabildiklerini gösteriyor) kitap yayıncılığı alanının zayıf kalması birkaç nedene bağlanabilir; önce çuvaldızı kendimize batıralım: Türkiyeli anarşistler olarak toplumsal, siyasal, sanatsal ve güncel konularda klasik anarşizme içrek basmakalıp ezberlerin dışına çıkmak ve kamusal alanda söz almak yönündeki isteksizliğimiz, entelektüel üretim yapma konusunda burun kıvırmamız yayıncılığın anarşistler tarafından yeterince beslenmemesinin başlıca nedenlerinden biri olsa gerek. Zira çok fazla entelektüel emek gerektiren bu tür faaliyetlere anarşistlerin çoğunluğu hâlâ yeterince iltifat etmemektedir. İğneyi de dostlara batıralım: anarşist olmayan diğer görüşlerdeki insanlar anarşizmi hâlâ(!) güncel boyutuyla yeterince bilmedikleri veya bilmezden gelmeye çalıştıkları için gündem dışı tutmaları, üzerine dikkate değer yorumda bulunamamaları ve bu konularda neredeyse hiç çalışma yapmamaları bunu tamamlayan başka bir neden. Anarşizm dünyanın birçok ülkesinde hatırı sayılır ölçüde akademik literatüre girmesine karşılık Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar akademik çalışma yapılması, birkaç çağdaş özgürlükçü akademisyen haricinde, siyasal düşünce tarihinin temel metinleri arasında derslerde işlenmesinden çekinilmesi de bir başka neden olabilir.
Tam da bu dönemde anarşistlerin, sol/liberter Marksistlerin veya anti-kapitalist radikallerin, gündemi işgal eden konulardan uzaklaşmaksızın hali hazırda dünyada devam eden anarşist oluşumları, özgürlükçü düşüncedeki güncel tartışmaları takip etme ve buradan o tartışmalara katkıda bulunma yönünde gösterecekleri ısrar, anarşizmin bugünün radikal soluna ne vereceğine sarih bir cevap bulmak ve bunu örgütlemek isteyenler için önemli bir çıkış yolu olur. Ola ki bu doğrultuda çeşitli çabalar gösterilir, bunlar anarşistler arası tartışmalara yansıtılır ve bu tartışmalar kamusal alıcı bulacak platformlara taşınırsa, muhtemelen anarşist kitap yayınına yönelik okur talebi ve yayıncı ilgisi ve buna paralel olarak da anarşizm okuru artacaktır.

Son günlerin anarşist kitapları
Gelelim anarşizme yönelik kitap yayıncılığının son bir iki yılda ne aşamaya ulaştığına: biz kaynakçayı yayınladıktan sonra 2005’e kadar buna eklenen son yeni kitap Martin Duberman’ın anarşizmin tarihinde önemli bir yeri olan trajik Haymarket olayını konu edinen 1 Mayıs’ın RomanıHaymarket (Agora yayınları) adlı romanıydı.
2006 yılına doğru yayın ortamı yeniden anarşist/liberter düşünüşe dair kitaplarla şenlendi: Önce 2005 sonunda BGST yayınlarından anarşizme dair tartışmalar da içeren Foucault/Chomsky imzalı İnsan Doğası - İktidara Karşı Adalet çıkageldi. 2006’da Kaos yayınlarından anarşistler arasında bir kült kitap olan Fredy Perlman’ın uygarlığın ataerkil/tahakkümcü tarihinin eleştirisinin yapıldığı Against His-Story Against Leviathan adlı kitabı Er-Tarih’e Karşı Leviathan’a Karşı adıyla yayınlandı. Aynı sıralarda sahneye yeni çıkan bir yayınevi olan Versus, geçtiğimiz yıl ölen anarşist tarihçi Paul Avrich’in Kronstad 1921 adlı kapsamlı tarihsel incelemesini yayınladı. Agora Yayınları, Bakunin'in Devlet ve Anarşi kitabının ikinci baskısı yanında Martin Duberman’ın yazdığı Emma Goldman’ı anlatan tiyatro oyunu Toprak Ana ve Emma Goldman’ın Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir ismiyle anarko-feminist yazılarını basarken, Saul Newman’ın postanarşizm teorisini temellendiren Bakunin’den Lacan’a – Anti-Otoriteryanizm ve İktidarın Alt-üst oluşu (Ayrıntı yayınları), liberter bir perspektifle anti-kapitalist hareketi anlatan Simon Tormey’in Yeni Başlayanlar İçin Anti-Kapitalizm (Everest yayınları), Fransız aktivist çiftçi José Bové ile Gilles Luneau’nun ortak imzasını taşıyan Sivil İtaatsizliğe Çağrı (İletişim yayınları) gibi yeni kitaplar yayınlandı. Bunların yanında edebiyatta anarşizmin izini sürebileceğimiz başka eserler yayınlandı: Fernando Pessoa’dan Anarşist Banker (Can yayınları), Joseph Conrad’ın komplocu anarşist stereotipinin klasikleşmiş eseri Gizli Ajan (İmge yayınları), Philippe Videlier’den Bakunin'in Bahçesi (Telos yayınları) ve Ocak 2007’de de Gilbert Keith Chesterton’ın dünyayı yok etmek isteyen anarşistlere dair metafizik romanı Bay Perşembe’nin yeni basımı (Merkez Kitapçılık) yayınlandı. Versus 2007 Şubat’ında iki kitapla daha anti-otoriter düşünceyi alanını besledi. Anarşistleri yakından ilgilendirecek, romantizmin moderniteye karşı barındırdığı özgürlükçü potansiyelleri tartışan Michael Löwy ve Robert Sayre ortak imzalı İsyan ve Melankoli – Moderniteye karşı Romantizm ve Tarık Aygün’ün yazdığı, Gandhi ile Martin Luther King’in sivil itaatsizlik ve doğrudan eylem anlayışlarının anarşist bir bakış açısıyla anlatıldığı Efendiliğin Reddi - Sivil İtaatsizlik ve Doğrudan Eylem. Mart 2007’de kitapçı vitrinlerinde başka yeni basımlarla da karşılaştık: Henri Arvon’un Anarşizm (İletişim) ve Öteki yayınlarından, 1999–2000 döneminde çıkmış olan George Crowder, Klasik Anarşizm, Kropotkin’in Ekmeğin Fethi’nin yeni basımlarıyla iki yeni Kropotkin çevirisi: Etik ve Karşılıklı Yardımlaşma. Kropotkin’in tüm hayatını vakfettiği etik bir anarşizm oluşturma projesinin en önemli ürünü olan Etik, Sinan Altıparmak tarafından gerçekleştirilen, ilk kez günümüz okuru açısından okunaklı bir çeviriyle ve eksiksiz olarak basılması okurları bekleyen en son sürpriz. 
Bu tekrar basımı yapılan kitaplar anarşistlerin ve anarşizme ilgi duyanların çoğaldığını ve yeni kuşak içinde de bu öğretiyi merak edenlerin boy gösterdiğini düşünmemize yol açıyor. Bu esnada anarşist okuru şaşırtacak farklı bir kitap daha raflarda yerini aldı: Anarşist Felsefe İmkânsızı İstemek, daha ziyade İslami çizgideki kitaplarıyla tanıdığımız Birey yayınları tarafından basıldı. Kitapta ismi hazırlayan olarak geçen Orhan Düz daha önce de Tolstoy ve Dostoyevski üzerine kitaplar hazırlamış. Bu kitap bir anarşist tarafından yazılmasa da anarşizmi sağcı bir bakış açısıyla yerlerde süründürmek için yazılmamış olan başvuru kitaplarından. Günümüz anarşizminin ne menem bir şey olduğunu merak eden okura kolaylıkla anlaşılmasını sağlayan bir ansiklopedi düzeni içinde hazırlanmış ve adı anarşizmle birlikte anılan üç çağdaş isme söyleşileriyle yer verilmiş: Noam Chomsky, John Zerzan, Todd May. Anarşistler için pek yeni bir şey söylemese de pedagojik niteliğiyle diğer meraklılara tatminkâr bir bilgi sunabilir.
Ancak tüm bunlar arasında anarşistler ve konu hakkında kapsamlı bir yayın okumak isteyecekler için Mayıs ayında çok değerli yeni bir çalışma daha çıktı: Robert Graham tarafından 2005 yılında hazırlanmış olan Anarşizm: Özgürlükçü Düşüncelerin Belgesel Tarihi / Cilt I: Anarşiden Anarşizme (MÖ 300–1939) (Versus Yayınları). Uzun zamandana beri anarşizmin tarihi hakkında kapsamlı bir çalışma okumak isteyeceklerin başvurduğu iki temel referans George Woodcock’ın klasikleşmiş Anarşizm Bir Düşünce ve Hareketin Tarihi adlı kitabı ile Peter Marshall’ın 1991 tarihli İmkansızı İstemek – Anarşizmin Tarihi adlı hacimli kitaplardı. Graham’ın kitabı ise anarşizm tarihlerine paralel olarak okunabiliecek ama anarşistlerin kendi metinlerinden yapılmış bir seçki. Sistemli bir şekilde tematik olarak gruplandırılmış olan bu yazılar, anarşizmin hayat bulduğu tüm coğrafyalardan 80’in üstünde anarşist ve eylemciden 131 ayrı metinle (131 farklı yazı var) 1939’da sona eren 1. dalga anarşizminin neredeyse tüm meseleleri doğrudan okumamıza imkan sağlıyor. Bugüne kadar adlarına yalnızca anarşizm tarihlerinde rastladığımız ama yazılarını bilmediğimiz bir çok anarşistin ilk kez okunmalarını sağlayan bir referans kitabı.
2007’de aldığımız haberlere göre yayına hazırlanmakta olan daha birçok yeni kitap var. Deleuzecü düşünce ve anarşizmi ilişkilendiren ilk çalışmalardan birisi olan Rolando Perez’in Anarşi ve Şizoanaliz Üstüne adlı deneme kitabı Versus tarafından basılmak üzere. Versus’un yakın dönemli programındaki kitaplar arasında daha önce Ayrıntı Yayınları’ndan Tahakküm ve Direniş Sanatları adlı kitabı çıkmış bulunan James Scott’ın, Seeing Like a State/Devlet Gibi Görmek adlı kitabı ile Işık Ergüden’in ilk olarak Kaos yayınlarından basılmış olan Sessizliğin Anarşisi’nin yeni basımı da yer alıyor. İnternet sitelerinden öğrendiğimize göre Agora yayınları da Noam Chomsky’nin Anarşizm Üzerine’sini yayına hazırlıyor. Yine bir başka haber de İmge yayınlarından geliyor. Geçen yıl kaybettiğimiz, önde gelen özgürlükçü düşünürlerden birisi olan Murray Bookchin’in Avrupa ve Amerika tarihindeki devrimler ve halk hareketlerini, içerdikleri komünal ve özgürlükçü talepler açısından yeniden ele aldığı Üçüncü Devrim adlı iri kıyım eserinin 1 ve 2. ciltlerinin çevirileri tamamlanmış ve yayına hazırlanıyorlar. Bunlar duyduklarımız. Umarız bir yerlerde duymadığımız bazı hazırlıklar da vardır.
Kanada, Avustralya, ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde uzun yıllardan beri her yıl çeşitli anarşist kolektifler, yayınevleri, dergiler bir araya gelerek Anarşist Kitap Fuarı adı altında çeşitli etkinlikler düzenlenir. Bu etkinlikler de sayısız anarşist yayının sergilenmesi ve anarşistler arası buluşmanın yanı sıra çeşitli konuşmalar ve söyleşiler de yapılır. Bu örnek oralarda anarşizme dair kitap yayıncılığının hem aktivistler hem de akademik yayıncılar açısından ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. Dileriz yakın bir gelecekte bu olguları örnek alan yayıncılarımız benzer bir yayın çeşitliliği yaratırlar.


Birikim dergisi Sayı 219 Temmuz 2007




[1] Türkçede yayınlanmış anarşizme dair kitaplar için bir kaynakça denemesi ilk kez 1998’de Karaşın’ın internet sitesinde yayınlanmıştı. Süreyyya Evren’le birlikte bu denemeyi güncelleştirmiş ve Ocak 2005’te Siyahî’nin 2. sayısında yayınlamıştık. Önce kaynakçadaki kitapların yıllara göre dağılımına bakarak bazı değerlendirmeler yapmaya girişip ardından o zamandan bugüne kütüphanelerimizi zenginleştiren yeni anarşist kitaplara bir göz atalım dedik.
[2] Birçok ülkede uzun yıllardan beri yerel anarşizm tarihleri, çeşitli tarihsel figürler üzerine biyografiler, monografiler şeklinde araştırmalar yapılmakta, ve aynı zamanda anarşizmin çağdaş teorilerle geliştirilmesini içeren özgün teorik katkılar ortaya konulmaktadır. Anarşizm sadece konuya politik taraf olanlar açısından değil her disiplinden akademisyenlerin de ilgisini çeken bir araştırma konusudur dünyanın birçok ülkesinde. Buna karşın bırakın anarşizmi, sola yönelik tarihsel incelemeler bile Türkiye'de çok az yapılıyor.
[3] Erik Jan Zürcher ve Mete Tunçay’ın editörlüğünde hazırlanan Osmanlı İmparatorluğu`nda Sosyalizm ve Milliyetçilik  (1876-1923) [çeviren Mete Tunçay, İstanbul: İletişim Yayınları 2004]  bu konuda ayrıntılara dikkatli okur için çok değerli bilgiler içeriyor.
[4] Burada verdiğim sayılar anarşist kaynakça denemesine dayanıyor. Sayılarda ancak çok küçük sapmalar olabilir. eldeki veriler yayıncılıktaki genel eğilimi gözlemlemeye yeterlidir.
[5] Bütün bu yıllar boyunca anti-kapitalist aktivist hareketin rahatı yerince batı gençliğinin bir tür eylem turizmi olduğunu ima eden kültürel önyargılarla dolu “sol/milliyetçi” eleştirileri bolca okuduk çeşitli yayınlarda. 

Anarşi kavramı

Bütün toplumsal ve psişik özgürleşmelerin ortak noktası, insanı birey ya da topluluk halinde tabi kılıp yönetilebilir bir varlığa indirgeyen...