14 Şubat 2015 Cumartesi

Erkekliğe ihanet şebekesini genişletmek için...

Erkeklerin işlediği korkunç kadın cinayetlerinin, sürgit şiddetin, adeta iç savaşın kimsenin kaçamayacağı derecede görünür olduğu anlarda yol açtığı nefret ve iğrenti duygusunun, kendinden utancın en yüksek noktasında, koyu bir nihilizme iteleyen öfke duygusunu avucumun içinde harlayıp bundan mümkün olduğunca kurucu bir düşünceye geçmeye çabalamak istiyorum: En umutsuz genel manzaranın içinde bile hâlâ eşelenip bulunabilecek kırıntıları ortaya çıkartma ihtimaline odaklanmak amacıyla...
Eril tahakküm, tâbi olmaya şu veya bu şekilde direnen bazı erkekleri de etkisi altında tutuyor. Erkeklerin hepsi sırf biyolojik erkeklik sebebiyle toplumsal erkekliğin kodlarını tümüyle içselleştirebilecekleri bir terbiye etme ve tâbi kılma sürecinden "başarıyla" çıkmış değildir. Çünkü çocukları öğütüp adam yapmaya çalışan düzenekler her zaman o kadar kusursuz çalışmaz, çokça acı verir, dirençlerle karşılaşır.
Hiçbirimiz bizi "adam etmeye" çalıştıkları uzun yıllar boyunca bu şiddeti ve azabı sırf sevinçle filan karşılamadık. Çokça ezildik, örselendik, acı çektik, duygularımız köreldi, "bebeklerden katiller yaratıldı", şiddete maruz kala kala özümsedik, uygulayabilir olduk. Ama bazılarımız buna boyun eğmemeyi, en azından ters istikamete doğru gayret etmeyi seçtik. Eril tahakküm, böyle arızalı unsurları da gözden düşürmeye, etkisiz kılmaya, zayıflatmaya eğilim gösterir hep.
Bazısı biraz, bazısı bütünüyle ayrışır toplumsal erkeklikten. Kadınlarla savaşa girişmez, ezmeye baskılamaya çalışmaz. Elinden geldiğince ya da tam anlamıyla, eşit ilişkiler kurar ya da kurması gerektiğinin ziyadesiyle farkındadır. Toplum, böyle uyumsuzları ve itaatsizleri, diğer hakim erkeklik modellerine tam ayak uydurmuşlar kadar onaylamaz, payelendirmez, ayrıcalıklandırmaz; aksine damgalar, işaretler, dışlar, önemsiz konumlara yerleştirir. Bu tür uyumsuzların hepsi birden belki alenen direnecek kadar kararlı ve tutarlı değildirler. Bazen direnişleri el altından yürür. Hatta çoğu konformist bir halde sırf kendi hayatına odaklıdır. Eril tahakküme karşı zahmete girip bir mücadelenin parçası olmazlar. Eril tahakkümün sebep olacağı sembolik şiddetin hedefi olmayı göze alamazlar çoğu zaman.
Ancak az da olsa bu uyumsuzların, ayrık otlarının varlığını önemsemek lazım. İstisna değildir bu adamlar, hafife alınacak kadar az da değildir. Onları, sarsmak, konformist uykularından uyandırmak, geniş tabanlı bir mücadelenin, erkekliğin kendi üzerindeki etkilerine karşı savaşa girişen bir şebekenin parçası kılmak başlıca işimiz olmalı. Harekete geçmekteki zaaflarını, zayıflıklarını yüzlerine vuralım evet; ama onları erkekliğe ihanet şebekesinin parçası olmaya teşvik etmek için yapalım bunu.
Eril tahakküm tarafından damgalanmış veya alay konusu edilmiş bu uyumsuz erkeklikleri, olumlu şekilde bağrımıza basalım: kılıbıkları, korkularını itiraf edebilenleri, yumuşak ruhlu adamları, askerliği reddedenleri, ibneleri, şiddete ortak olmayı reddedenleri, çocuğunun altını değiştirmeyi ya da beslemeyi marifet saymayıp doğallıkla yapanları, duygularını göstermeyi becerebilenleri, kadınlara üstünlük kurmaya çalışmak yerine saygı duyanları, hemcinsi erkeklerle rekabet etmekten tiksinenleri, elinden her türden “erkek işi” gelmese de ev işlerini iyi yapanları, şefkatli olanları, karşılıklı iletişim kurmayı becerenleri, veganları, vejeteryanları, bilgiç olmayanları, kadınların giyimine karışmaktan ar edenleri, otoritenin baskısından kaçmak için farklı kurnazlıklar bulmaya çalışanları, kahraman olmayanları, anti-kahraman da olmayanları, etrafında bir kadına yönelik şiddet ya da ayrımcılık olduğunu görünce müdahale edenleri, erkeklik taslamayanları, erkeklik taslayanlardan hiç hoşlanmayanları, abuk bir şekilde de “olsa önemli olan erkeklik değil insanlık yahu” diyenleri, “batsın böyle erkeklik” diyenleri, erkek çocuğuna silah ve benzer oyuncaklar almayanları, erkekliği incindiği için değil başkasının acısına duyarlık gösterdiği için ağlayabilenleri, sevdiğini mutlu edebilmek için elinden gelen incelikle davranabilenleri, cinsel "skor" peşinde koşmayanları, kadın tavlamaya çalışmayanları, evinin tozu biriktiğinde süpürgeyi açıp ortalığı temizlemeden rahat edemeyenleri, höykürerek maç seyretmeyenleri, kariyer peşinde koşmayıp sade bir hayatı tercih edenleri... Sembolik, ekonomik ya da sosyal güç peşinde olmanın yollarından bir biçimde uzak duranları, durmak isteyenleri görelim, görünür kılalım.
Onlara diyecek sözümüz olsun ceplerimizde hep: “Bunlar çok iyi, ama daha fazlasını yapmalıyız bu lanet olası tahakküm sona erene kadar." Ve her fırsatta sarsmak için diyelim ki: “Yerinde saydığın, sadece kendine odaklı olduğun sürece parçası olmasan da bu korkunç eril şiddetin sessiz bir destekçisi olacaksın. Çünkü büyük çoğunluk, istisnaları ve azınlıkları sevmez. Onları görünmez kılmaya çalışır. Yok edemese de en azından sindirmek ister. Bu yüzden, tam da bu yüzden, erkeklik mayasının herkes üstünde tutmadığını göstermek, görünür kılmak zorundasın. Daha fazlası da gerekli. Adına toplumsal dediğin her mesele, bir veçhesiyle bu eril tahakkümün içinden geçiyor. Eğer toplumsal eşitlikle, özgürleşmeyle ilgili bir meselen varsa, zorunlu olarak eril tahakkümle meselen vardır. Bunu seslendirmek, örneklemek, görünür kılmak zorundasın. Erkekliğe ihanet şebekesinin çağrısını her gün yaymak ve her gün etrafında erkeklerin gerçekleştirdiği şiddete ve haksızlığa ses çıkarmak, erkekleri değişmeleri için ikna etmek zorundasın. Kendinden başlayarak. Yoksa sus ve hiçbir konuda konuşma.”

Anarşi kavramı

Bütün toplumsal ve psişik özgürleşmelerin ortak noktası, insanı birey ya da topluluk halinde tabi kılıp yönetilebilir bir varlığa indirgeyen...