Anarşist
kitap yayınının genel seyri
Türkiye’de, modern siyasal düşüncenin başlıca
akımlarından biri olan anarşizme dair kitap yayıncılığının yakın zamana dek
neden yetersiz bir seyir izlediğini anlamaya çalışmak yalnızca anarşistlere değil
tüm radikal sola dikkate değer veriler sunabilir.[1]
Modern anlamda devlet, otorite, hiyerarşi
ve tahakküm karşıtı teorilerin iki yüz yılı bulan bir tarihi var. Avrupa, Güney
ve Kuzey Amerika, Asya’nın Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeleri içeren büyük bir
kısmı ve Japonya ile Avustralya’da anarşizmin adı konmuş bir hareket olarak yayılmasının
ve örgütlenmesinin tarihi ise 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarından
itibaren tüm bu coğrafyalarda takip edilebiliyor. Modernleşme sürecine yaklaşık
iki yüzyıldır girmiş ve bugün modern (ve artık postmodern) kapitalist dünyanın bir parçası haline gelmiş
olan Türkiye’de ise geçmişten bugüne bütün modern siyasal düşünceler siyasi ve
kültürel iklimimizi beslerken devlet ve otorite karşıtı düşüncelere karşı
etkileri tamamen ortadan kalmamış bir direnç var olmuştur. Anarşist yayınların
yetersizliği bunun bir göstergesi olduğu kadar sebebidir de.
Bugün anarşizmin yayıldığı ülkelerden örneğin Japonya,
Arjantin, Avustralya, Çin, İrlanda gibi yerlerde ülkemizdekine kıyasla oldukça
erken dönemlerden başlayarak çok sayıda kaynakla karşılaşırız.[2] Buna
karşın Türkiye’de anarşist bir hareketi boş verin, merak edecek olan okurları bilgilendirici
bir yayıncılık bile o kadar geç gelişmiştir ki bu tuhaf olguyu yorumsuz geçmek
pek mümkün değil. Kitap ve dergi yayıncılığı dünyanın her yerinde anarşist
hareketlerin başlamasını mümkün kılmıştır. Türkiye’de ise anarşizme meyli ya da
sempatisi olan bir iki figürün ya da konuya dair kitaplar basan bir iki yayıncının
dışında kalıcı bir faaliyet ancak 1980’li yıllarda olmuştur. Belki de devlete karşı
koyacak bir anti-otoriter muhalif hareketin ve kültürün uzun zaman
gelişmemesinin nedeni, birkaç istisna haricinde devletçi düşünce biçiminin dışında
duran bir sol yayıncılık anlayışının uzun zaman gelişmemesinde ve özgürlükçü
fikirlerin dolaşıma sokulmamasında aranmalı.
I. Enternasyonal’le başlayıp İspanyol anarşistlerinin
1939’daki trajik yenilgilerine kadar süren birinci anarşist dalganın modern tarihteki
en örgütlü anarşizm dönemi olduğu söylenebilir. Bu dönemde, özellikle
gayri-Müslim tebaaya mensup bazı Osmanlı sosyalistleri arasında, anarşist ve anarşist
esinli federalist fikirlere dair küçük çaplı da olsa bir ilgi olduğunu gösteren
çalışmalar mevcut.[3] Anarşizmin ana
kaynaklarına yeterince inmeyen ve bugünden bakılınca oldukça liberal-bireyci
sayılabilecek bir versiyonuna dair kişisel yorumunu geliştirmiş olan
materyalist felsefeci Baha Tevfik ya da gençliğinde anarşizme bir sempatisi
olsa da daha sonra milliyetçilikte karar kılmış Jön Türk entelektüeli Dr.
Abdullah Cevdet gibi tali örnekler de var. Buna karşın anarşizmin olası
meraklılarına kaynak olabilecek bir anarşist kitap yayıncılığına ancak dünyada
anarşizmin birinci büyük dalgası sona ermek üzereyken, bilebildiğimiz kadarıyla
1935’te rastlıyoruz. Şu iki klasik, modern Türkiye’de yayınlanan ilk anarşist
kitaplar olmalı: 1935 yılında Haydar Rifat Bey çevirisiyle basılan Kropotkin’in
Anarşizm’i ile Ahmet Ağaoğlu
çevirisiyle basılan Etika’sı.
Bunlardan sonra 1967 yılına dek bildiğimiz kadarıyla
başka kayda değer yayın yok. Şu tür sebepler akla geliyor: Bu yıllarda II.
Meşrutiyet’e giden dönemdeki canlı siyasal tartışma atmosferinin yerini Cumhuriyet’in
ağır otoriter havası almıştı. Her türlü sol-sosyalist faaliyet yasaklanmış ve
yeraltına itilmiş, kovuşturmaya uğramıştı. II. Dünya savaşı yıllarının faşizm
çığırtkanı atmosferi Türkiye’de propaganda ortamı bulmuş, bunun ardından soğuk
savaşın etkisi altındaki bu dönemde liberal muhalifleri de içine alan sürekli
bir baskı ortamı yaratılmıştı. Türkiyeli sosyalistler ise ya Sovyetler
Birliği’nin yörüngesindeydiler ya da genellikle yalnızca üçüncü dünyacı anti-emperyalist
mücadelelerin gerçekleştiği coğrafyalara bakıyor, bu yüzden Marksist teorideki alternatif
gelişmeleri takip etmiyor veya bilmiyorlardı. Anarşist/anti-otoriter geleneğe
ilgi duyulmasıysa ancak bu ortodoksluğun çatırdamaya başlamasının ardından
gerçekleşecekti.
1960’larda dünya genelinde sol radikalizmin yükseldiği,
Türkiye’de ise 1960 askeri darbesini müteakip solun önünü açan 1961 anayasası
sonrası dönemde anarşizme dair birkaç kitabın basıldığını görmeye başlıyoruz.
Cılız, başlangıç düzeyinde bir ilgiydi bu elbette. Örgütlü bir hareket ya da
bir dergi mirası bırakmamıştı geriye. 1966’da 1, 67’de 2, 69’da 4 kitapla en
azından Proudhon, Bakunin ve Kropotkin’in sesi Türkiye’de de duyulur olmuştu.
Tabii bilemediğimiz nokta, bu kitapları basan yayıncıların aklından nelerin
geçtiği, okuyanların aralarında anarşizme yönelenlerin olup olmadığı, radikal
karşı kültürün bu topraklarda bulunan o zamanki temsilcileri arasında anarşizme
dair bir ilginin olup olmadığı… 1970’lerde radikal solun çizgisi silahlı
mücadeleye yönelen devrimci hareketlerce belirlenecekti. 1960’larda batıda Yeni
Sol’un gündeme soktuğu birçok meseleye (hiyerarşik olmayan örgütlenme, ekoloji,
cinsiyet sorunu, ilerlemenin ve modernliğin eleştirisi vb) ilgi göstermek
yerine anti-emperyalizm ana teması etrafında şekillenen bir kalkınmacı
sosyalizm anlayışı gündeme taşınmaya çalışıldı. Bu yüzden o dönemin sol
yayıncılığında özellikle 3. dünya ülkelerinin devrimci mücadele deneyimleri ve
örgütlenme sorunlarına dair yayınlarda çok büyük bir ağırlık olması gayet doğaldı.
Anarşizme dair birkaç klasiğin basılması, muhtemelen, ana hatlarıyla Yeni Sol’un
ne olduğuna dair geçerken duyulan bir merakla ilişkiliydi. Keza aynı yıllarda,
Yeni Sol’un önde gelen düşünürlerinden birisi olan Herbert Marcuse’nin Aşk ve Uygarlık, Sovyet Marksizmi, Tek Boyutlu
İnsan, Mantık ve İhtilal gibi en
temel eserlerinin basıldığını yine de Batı’daki gibi bir siyasi ve kültürel etkisinin
gerçekleşmediğini bir kenara kaydetmeli. Örneğin 1976’da anarşizmi çeşitli
yönleriyle anlatan Roderick Kedward’ın Anarşistler:
Bir Dönemi Sarsanlar kitabı anarşizmi sempati beslemeyi hiç de mümkün
kılmayan, onu şiddet ve terörizmle özdeşleştiren giriş kitaplarındandı. 1979’da,
Henri Arvon’un bugüne dek birkaç kez basılmış olan Anarşizm adlı ufak hacimli giriş kitabı da konuya mesafeli taraf
olmayan giriş kitaplarındandır. Böylece 68 hareketinden sonra Batı’da yükselen
ikinci anarşist dalga da birincisi gibi ilgisizliğe maruz kaldı; Türkiyeli
sosyalistlerin, devrimcilerin özgürlükçü/komünist düşüncenin bu damarından
beslenme ihtimali gelecek kuşaklara devredildi.
Anarşizme dair kitap yayınının bu düşünceye gönül
verenlerce ciddiye alınarak yapılması asıl olarak 1985 yılında başladı. Sokak
yayınlarından çıkan Ida Mett’in Kronstad
1921 adlı kitabı, sosyalist sola bir şeyler anlatmaya çalışmak için
basılmış gibidir. Neden anarşizme dair genel bir kitap ya da klasiklerden birisi
değil de Kronstad? Bu ülkenin
sosyalistlerine, geçmişten gelip bugüne kadar yakalarını bırakmayacak sosyalist
tarihteki temel bir tartışmayı aktarmak, merkeziyetçi ve otoriter örgütlenme
anlayışının bedellerinin ne olabileceğini somut bir örnekle tartışmak ister
gibi görünüyor. 1985 aynı zamanda ABD ile SSCB arasındaki silahsızlanma
anlaşmasının imzalandığı yıldı. Bu, kapitalist ve sosyalist rejimler arasındaki
ilk antlaşma olmasa da Ekim Devrimi’nin ölümünün en güçlü teyidiydi. Glasnost
ve Perestroyka sözcükler dolaşıma girmiş ve sosyalist sistem tümüyle
çözüleceğinin en büyük işaretini vermişti. Sadece bu da değil: Ülkenin
devrimcileri tarihlerinde yaşadıkları en ağır askeri cunta döneminin ardından
ya yok edilmişler ya cezaevlerine kapatılmışlar, kimileri de göç yollarını
tutmuşlardı. Bu seferki yenilgi duygusu öncekilerden farklıydı. “Yenildik ama
bir daha başlayalım” demenin eskisi kadar kolay olmadığı günler başladı.
Revizyonizm diye anılsa da halkın gözünde sosyalizmin bir temsilini oluşturan
Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve askeri darbe sonrasında oluşturulan yeni
liberal siyasi ortam, aynı dünya tablosunun birbirine bağlı iki veçhesinden
başka bir şey değildi. Artık sola dair her şeyi sorgulamanın yakıcılığıyla bu
tarihten itibaren, sosyalizmi, Marksizmi tartışmaya açan pek çok kitap
yayınlanmaya başladı. Ne var ki anarşist içerikli bir sonraki kitap ancak 1990 yılında
geldi. Anarko-sendikalist bir yazarın, Maurice Brinton’un Bolşevikler ve İşçi Denetimi - 1917'den 1921'e Devlet ve Karşı Devrim
(Ayrıntı yayınları) adlı kitabının 1990’da basılması dikkate değer. Berlin
Duvarı’nın tüm ezberlerin üstüne yıkılmasını müteakip kimi sosyalistler, anarşist
gözle yapılmış bu Sovyet devrimi yorumu sayesinde, geçmişin hatalarını
tekrarlamamak için öyküyü bir de onların ağzından dinlemeli diye düşünmüş olmalılar.
Bu travmatik ortam büyük olasılıkla, sol ortodoksluğun
bağrında, anarşizmin de hayat bulmasına yol açacak kadar köklü bir yarılma
yaratmış olmalı. Birçoğu eski soldan koparak anarşist olan bireylerle başlayan
ilk anarşist dergiler de bu yıllarda faaliyete geçti. 1986–87 arası Kara ile başlayan anarşist dergi
yayıncılığı 1988–89 arası Efendisiz, 1991–94
arası Amargi, 1992–99 arası Ateş Hırsızı ve 1994–97 arası Apolitika ile devam ederek artık kesintisiz
bir hal alırken, anarşizme dair kitapların okurları da yalnızca merak edenlerle
sınırlı kalmayıp anarşizmi benimseyenler haline geldi. 1991’den sonra kitap
listesine baktığımızda her yıl artarak yeni kitapların çıktığını görüyoruz. O
yıllarda kurulmuş ilk anarşist yayınevi olan Birey yayınları ve yanı sıra
Ayrıntı, Kavram, Metis, Altıkırkbeş gibi yayınevleri dönemin ve yapılan yeni
yayınların etkisiyle artık çoğalmakta olan anarşist okurun susuzluğunu gideren
kitaplarla yayınlarını çeşitlendirdiler. 1991’de 4, 1992’de 8, 1993’te 1, 1994’te
4 kitap yayınlandı. Ve bu esnada Türkiye’de bir ilk gerçekleşti: Türkiye’nin
ilk kalıcı anarşist yayınevi olan Kaos kuruldu. Özellikle 1996 Kaos’un katkısıyla
8 kitapla bir sıçrama yılı oldu. Aynı zamanda anarşistlerin 1 Mayıs’ta eylem
alanlarında da dikkat çekici şekilde görünürleşmeye başladığı yıldı. 1997’de 9,
1998’de 12 kitap geldi. Bunların paralelinde yeni dergiler ve sayamayacağımız
kadar fanzin, hemen ardından da anarşist yayıncılığın önemli bir mevzisi olarak
hizmet veren internet siteleri ile yayın faaliyeti iyice çeşitlendi. [4] Bu
yıllarda kurucu düşünürlerin yanı sıra artık oldukça çağdaş metinler de
dolaşıma girmeye başladı. Sadece devleti ve otoriteyi reddeden bir sol düşünce
olarak değil, her türlü anarşist akım ve yorum düşünce dünyamıza katılmaya devam
etti. Feminizm, ekoloji, sanayi ve teknoloji, savaş karşıtlığı, militarizm ve
zorunlu askerlik, eğitim, sanat, karşı kültür, bilim felsefesi, antropoloji, postmodernizm
gibi konularda anarşist bakış açılarını ortaya koyan pek çok kitap yayınlandı. Uygarlık
karşıtı anarşizm, postyapısalcı anarşizm gibi görece yeni yaklaşımlar 2000 yılının
kitaplarıyla birlikte belirginleşti.
Türkiye’de anarşizmin kalıcı bir şekilde maya tutması ve
yayıncılıkta bir süreklilik kazanması anarşizmin dünyada bir kez daha yükselişe
geçtiği 3. dalga ile gerçekleşti.
Ancak 2002’den sonra anarşizme dair kitap yayınlamaya
yönelik ilgi bir süreliğine azaldı. Oysa bu esnada, gruplaşmalar, örgütlenme girişimleri,
ayrışmalar, farklı yönelimlere çevresinde saflaşmalar iyice belirginleşti. Yeni
dergiler ve internet siteleri ortaya çıkmaya devam etti, çeşitli mekân kurma denemeleri
(anarşistlerin müdavimi olduğu veya işlettiği kültürevi, kafe, bar) oldu. Aynı
zamanda bu dönemde anarşizme dair kendi özgün düşüncelerini ortaya koyan
kitaplarıyla Gün Zileli, Işık Ergüden, Süreyyya Evren, Rahmi Öğdül, Yaşar
Çabuklu, Halil Turhanlı, İnan Keser, Tarık Aygün gibi buralı özgürlükçü
yazarlar gün yüzüne çıktı.
1999–2000’de anarşist kitap yayınında neden bu kadar
artış olduğunu anlamak mümkün: o sırada dünyanın birçok coğrafyasında anti-otoriter
örgütlenmeler ve buna paralel fikirler büyük ilgi görüyor ve radikal solla
ilgilenen herkes bundan bahsediyordu. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin çöküşü
dünyada 90’lardan beri devam anarşizme yönelik ilginin baş sebeplerinden biriydi.
Türkiye’de biraz gecikmeli de olsa Seattle 99’un yankıları ortodoks olmayan
radikal sol çevrelerde de tartışılmaya, anlaşılmaya, uzaktan ve ihtiyatlı da
olsa izlenmeye başlandı. Anti-kapitalist hareket ve aktivizm üzerine kitaplara
doğru bir ilgi oldu.
Ancak 2002–2004 arasında yeni fikirler ortaya koyan
anarşist kitaplar dünyada sürekli yükselen bir artış gösterirken Türkiye’de 1990’ların
son beş yılındaki hızlı tempoya kıyasla oldukça geriledi. Bu düşüşün sebebine dair
sanırım şöyle bir yorum yapılabilir: Seattle 99’da parlayan heyecan verici antikapitalist
hareketin nasıl gideceğine dair tahmin yapmak artık zorlaşmıştı. Dünya Sosyal
Forumu’nun anti-kapitalist aktivistlere kıyasla reformist bir konumda
seyretmeleri de hareketin geleceğini belirsiz kılmaya başlamış, radikal
solcuların ilgisini dağıtmıştı. Geleneksel sol alışkanlıklardan bir türlü
kurtulamamak, anarşist/anti otoriter örgütlenme karşısındaki ön yargılar ve
özellikle batıdaki anarşistlere yönelik kültürcü önyargılar[5]
yüzünden küresel direniş hareketiyle buluşan bir yerel örgütlü süreç
yaratılamadı. Temmuz 2001’de Cenova’daki G8 karşıtı eylemde Carlo Giuliani’nin
öldürülmesi ise bu hareketin Batı dünyasında pek de hoş karşılanmadığının ve sindirilmesi
gerektiğinin bir işareti oldu. Hemen ardından 11 Eylül 2001 saldırısı,
terörizme karşı savaş adı altında antikapitalist hareketin gidişatını da etkileyen
polisiye önlemler dizisine yol açtı. Tüm bunlar yüzünden artık liberter
hareketlerin kapitalist dünyayı nasıl alt edeceği meselesinin yerini ABD
yönetiminin emperyal politikalarının izlenmesi aldı. Bu yüzden de sol yayıncılar
enerjilerinin önemli bir kısmı bu gibi konulara yatırdı. Bu sırada Arjantin
İsyanı’nın patlak vermesi, Venezuela’da Chavez’e karşı gerçekleştirilen darbe girişimine
halkın başkanlarını savunarak yanıt vermesi gibi olaylar sol gözleri Güney
Amerika’daki yeni Bolivarcı sosyalizme çevirdi. Artık anarşizm, Zapatizm, otonomizm,
radikal ekoloji ve anti-kapitalizmden ziyade, Amerikan yönetiminin
politikalarına kafa tutan bu ülkelerde yaşanan dönüşüm süreci daha ilgi çekici
görünmeye başladı. Tabii ki bunun yanı sıra yayıncıların Ortadoğu’daki
çatışmaların, savaşların ve direnişlerin nabzını takip etme yönündeki istekleri
haklı görülmeli. Tüm bunların yanı sıra Türkiye’de dış politikada yaşanan
gerilimler ise sosyalist solun giderek içinden çıkılmaz bir milliyetçileşme
sürecine girmesine sebep oldu. Bu dönemde küreselleşmenin eleştirilmesi demek
milli devletlerin korunmasına yönelik bir politikanın savunuculuğu anlamına
gelmeye başladı. Bunlar da dünya vatandaşlığını, sınırların kaldırılmasını,
göçmenlik haklarını savunan bir hareketin Türkiye’de pek fazla alıcı
bulmamasına sebep oldu.
Bu yıllarda anarşist dergiler yönünde çeşitlilik ve süreklilik
artsa da (bu durum anarşistlerin eskisine göre daha istikrarlı olabildiklerini
gösteriyor) kitap yayıncılığı alanının zayıf kalması birkaç nedene bağlanabilir;
önce çuvaldızı kendimize batıralım: Türkiyeli anarşistler olarak toplumsal,
siyasal, sanatsal ve güncel konularda klasik anarşizme içrek basmakalıp
ezberlerin dışına çıkmak ve kamusal alanda söz almak yönündeki isteksizliğimiz,
entelektüel üretim yapma konusunda burun kıvırmamız yayıncılığın anarşistler
tarafından yeterince beslenmemesinin başlıca nedenlerinden biri olsa gerek.
Zira çok fazla entelektüel emek gerektiren bu tür faaliyetlere anarşistlerin
çoğunluğu hâlâ yeterince iltifat etmemektedir. İğneyi de dostlara batıralım: anarşist
olmayan diğer görüşlerdeki insanlar anarşizmi hâlâ(!) güncel boyutuyla yeterince
bilmedikleri veya bilmezden gelmeye çalıştıkları için gündem dışı tutmaları,
üzerine dikkate değer yorumda bulunamamaları ve bu konularda neredeyse hiç
çalışma yapmamaları bunu tamamlayan başka bir neden. Anarşizm dünyanın birçok
ülkesinde hatırı sayılır ölçüde akademik literatüre girmesine karşılık
Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar akademik çalışma yapılması,
birkaç çağdaş özgürlükçü akademisyen haricinde, siyasal düşünce tarihinin temel
metinleri arasında derslerde işlenmesinden çekinilmesi de bir başka neden
olabilir.
Tam da bu dönemde anarşistlerin, sol/liberter Marksistlerin
veya anti-kapitalist radikallerin, gündemi işgal eden konulardan uzaklaşmaksızın
hali hazırda dünyada devam eden anarşist oluşumları, özgürlükçü düşüncedeki
güncel tartışmaları takip etme ve buradan o tartışmalara katkıda bulunma
yönünde gösterecekleri ısrar, anarşizmin bugünün radikal soluna ne vereceğine
sarih bir cevap bulmak ve bunu örgütlemek isteyenler için önemli bir çıkış yolu
olur. Ola ki bu doğrultuda çeşitli çabalar gösterilir, bunlar anarşistler arası
tartışmalara yansıtılır ve bu tartışmalar kamusal alıcı bulacak platformlara
taşınırsa, muhtemelen anarşist kitap yayınına yönelik okur talebi ve yayıncı
ilgisi ve buna paralel olarak da anarşizm okuru artacaktır.
Son
günlerin anarşist kitapları
Gelelim anarşizme yönelik kitap yayıncılığının son bir
iki yılda ne aşamaya ulaştığına: biz kaynakçayı yayınladıktan sonra 2005’e
kadar buna eklenen son yeni kitap Martin Duberman’ın anarşizmin tarihinde
önemli bir yeri olan trajik Haymarket olayını konu edinen 1 Mayıs’ın Romanı – Haymarket
(Agora yayınları) adlı romanıydı.
2006 yılına doğru yayın ortamı yeniden anarşist/liberter
düşünüşe dair kitaplarla şenlendi: Önce 2005 sonunda BGST yayınlarından anarşizme
dair tartışmalar da içeren Foucault/Chomsky imzalı İnsan Doğası - İktidara Karşı Adalet çıkageldi. 2006’da Kaos yayınlarından anarşistler arasında bir kült kitap
olan Fredy Perlman’ın uygarlığın ataerkil/tahakkümcü tarihinin eleştirisinin
yapıldığı Against His-Story Against
Leviathan adlı kitabı Er-Tarih’e
Karşı Leviathan’a Karşı adıyla yayınlandı. Aynı sıralarda sahneye yeni
çıkan bir yayınevi olan Versus, geçtiğimiz yıl ölen anarşist tarihçi Paul
Avrich’in Kronstad 1921 adlı kapsamlı
tarihsel incelemesini yayınladı. Agora Yayınları, Bakunin'in Devlet ve Anarşi kitabının ikinci
baskısı yanında Martin Duberman’ın yazdığı Emma Goldman’ı anlatan tiyatro oyunu
Toprak Ana ve Emma Goldman’ın Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim
Değildir ismiyle anarko-feminist yazılarını basarken, Saul Newman’ın
postanarşizm teorisini temellendiren Bakunin’den
Lacan’a – Anti-Otoriteryanizm ve İktidarın Alt-üst oluşu (Ayrıntı
yayınları), liberter bir perspektifle anti-kapitalist hareketi anlatan Simon
Tormey’in Yeni Başlayanlar İçin
Anti-Kapitalizm (Everest yayınları), Fransız aktivist çiftçi José Bové ile
Gilles Luneau’nun ortak imzasını taşıyan Sivil
İtaatsizliğe Çağrı (İletişim yayınları) gibi yeni kitaplar yayınlandı. Bunların
yanında edebiyatta anarşizmin izini sürebileceğimiz başka eserler yayınlandı:
Fernando Pessoa’dan Anarşist Banker (Can
yayınları), Joseph Conrad’ın komplocu anarşist stereotipinin klasikleşmiş eseri
Gizli Ajan (İmge yayınları), Philippe
Videlier’den Bakunin'in Bahçesi (Telos
yayınları) ve Ocak 2007’de de Gilbert Keith Chesterton’ın dünyayı yok etmek
isteyen anarşistlere dair metafizik romanı Bay
Perşembe’nin yeni basımı (Merkez Kitapçılık) yayınlandı. Versus 2007
Şubat’ında iki kitapla daha anti-otoriter düşünceyi alanını besledi. Anarşistleri
yakından ilgilendirecek, romantizmin moderniteye karşı barındırdığı özgürlükçü
potansiyelleri tartışan Michael Löwy ve Robert Sayre ortak imzalı İsyan ve Melankoli – Moderniteye karşı
Romantizm ve Tarık Aygün’ün yazdığı, Gandhi ile Martin Luther King’in sivil
itaatsizlik ve doğrudan eylem anlayışlarının anarşist bir bakış açısıyla
anlatıldığı Efendiliğin Reddi - Sivil
İtaatsizlik ve Doğrudan Eylem. Mart 2007’de kitapçı vitrinlerinde başka
yeni basımlarla da karşılaştık: Henri Arvon’un Anarşizm (İletişim) ve Öteki yayınlarından, 1999–2000 döneminde
çıkmış olan George Crowder, Klasik
Anarşizm, Kropotkin’in Ekmeğin Fethi’nin
yeni basımlarıyla iki yeni Kropotkin çevirisi: Etik ve Karşılıklı
Yardımlaşma. Kropotkin’in tüm hayatını vakfettiği etik bir anarşizm
oluşturma projesinin en önemli ürünü olan Etik, Sinan Altıparmak tarafından
gerçekleştirilen, ilk kez günümüz okuru açısından okunaklı bir çeviriyle ve eksiksiz
olarak basılması okurları bekleyen en son sürpriz.
Bu tekrar basımı yapılan kitaplar anarşistlerin ve
anarşizme ilgi duyanların çoğaldığını ve yeni kuşak içinde de bu öğretiyi merak
edenlerin boy gösterdiğini düşünmemize yol açıyor. Bu esnada anarşist okuru
şaşırtacak farklı bir kitap daha raflarda yerini aldı: Anarşist Felsefe İmkânsızı İstemek, daha ziyade İslami çizgideki
kitaplarıyla tanıdığımız Birey yayınları tarafından basıldı. Kitapta ismi
hazırlayan olarak geçen Orhan Düz daha önce de Tolstoy ve Dostoyevski üzerine
kitaplar hazırlamış. Bu kitap bir anarşist tarafından yazılmasa da anarşizmi
sağcı bir bakış açısıyla yerlerde süründürmek için yazılmamış olan başvuru kitaplarından.
Günümüz anarşizminin ne menem bir şey olduğunu merak eden okura kolaylıkla
anlaşılmasını sağlayan bir ansiklopedi düzeni içinde hazırlanmış ve adı
anarşizmle birlikte anılan üç çağdaş isme söyleşileriyle yer verilmiş: Noam
Chomsky, John Zerzan, Todd May. Anarşistler için pek yeni bir şey söylemese de
pedagojik niteliğiyle diğer meraklılara tatminkâr bir bilgi sunabilir.
Ancak tüm bunlar arasında anarşistler ve konu hakkında
kapsamlı bir yayın okumak isteyecekler için Mayıs ayında çok değerli yeni bir
çalışma daha çıktı: Robert Graham tarafından 2005 yılında hazırlanmış olan Anarşizm: Özgürlükçü Düşüncelerin Belgesel
Tarihi / Cilt I: Anarşiden Anarşizme (MÖ 300–1939) (Versus Yayınları). Uzun
zamandana beri anarşizmin tarihi hakkında kapsamlı bir çalışma okumak
isteyeceklerin başvurduğu iki temel referans George Woodcock’ın klasikleşmiş Anarşizm Bir Düşünce ve Hareketin Tarihi
adlı kitabı ile Peter Marshall’ın 1991 tarihli İmkansızı İstemek – Anarşizmin Tarihi adlı hacimli kitaplardı. Graham’ın
kitabı ise anarşizm tarihlerine paralel olarak okunabiliecek ama anarşistlerin
kendi metinlerinden yapılmış bir seçki. Sistemli bir şekilde tematik olarak gruplandırılmış
olan bu yazılar, anarşizmin hayat bulduğu tüm coğrafyalardan 80’in üstünde
anarşist ve eylemciden 131 ayrı metinle (131 farklı yazı var) 1939’da sona eren
1. dalga anarşizminin neredeyse tüm meseleleri doğrudan okumamıza imkan
sağlıyor. Bugüne kadar adlarına yalnızca anarşizm tarihlerinde rastladığımız
ama yazılarını bilmediğimiz bir çok anarşistin ilk kez okunmalarını sağlayan
bir referans kitabı.
2007’de aldığımız haberlere göre yayına hazırlanmakta
olan daha birçok yeni kitap var. Deleuzecü düşünce ve anarşizmi ilişkilendiren
ilk çalışmalardan birisi olan Rolando Perez’in Anarşi ve Şizoanaliz Üstüne adlı deneme kitabı Versus tarafından basılmak
üzere. Versus’un yakın dönemli programındaki kitaplar arasında daha önce
Ayrıntı Yayınları’ndan Tahakküm ve
Direniş Sanatları adlı kitabı çıkmış bulunan James Scott’ın, Seeing Like a State/Devlet Gibi Görmek adlı kitabı ile Işık Ergüden’in ilk olarak Kaos
yayınlarından basılmış olan Sessizliğin
Anarşisi’nin yeni basımı da yer alıyor. İnternet sitelerinden öğrendiğimize
göre Agora yayınları da Noam Chomsky’nin Anarşizm
Üzerine’sini yayına hazırlıyor. Yine bir başka haber de İmge yayınlarından
geliyor. Geçen yıl kaybettiğimiz, önde gelen özgürlükçü düşünürlerden birisi
olan Murray Bookchin’in Avrupa ve Amerika tarihindeki devrimler ve halk hareketlerini,
içerdikleri komünal ve özgürlükçü talepler açısından yeniden ele aldığı Üçüncü Devrim adlı iri kıyım eserinin 1
ve 2. ciltlerinin çevirileri tamamlanmış ve yayına hazırlanıyorlar. Bunlar
duyduklarımız. Umarız bir yerlerde duymadığımız bazı hazırlıklar da vardır.
Kanada, Avustralya, ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde
uzun yıllardan beri her yıl çeşitli anarşist kolektifler, yayınevleri, dergiler
bir araya gelerek Anarşist Kitap Fuarı adı altında çeşitli etkinlikler
düzenlenir. Bu etkinlikler de sayısız anarşist yayının sergilenmesi ve
anarşistler arası buluşmanın yanı sıra çeşitli konuşmalar ve söyleşiler de
yapılır. Bu örnek oralarda anarşizme dair kitap yayıncılığının hem aktivistler
hem de akademik yayıncılar açısından ne denli güçlü olduğunu gösteriyor.
Dileriz yakın bir gelecekte bu olguları örnek alan yayıncılarımız benzer bir
yayın çeşitliliği yaratırlar.
Birikim dergisi Sayı 219 Temmuz 2007
[1] Türkçede yayınlanmış
anarşizme dair kitaplar için bir kaynakça denemesi ilk kez 1998’de Karaşın’ın
internet sitesinde yayınlanmıştı. Süreyyya Evren’le birlikte bu denemeyi
güncelleştirmiş ve Ocak 2005’te Siyahî’nin
2. sayısında yayınlamıştık. Önce kaynakçadaki kitapların yıllara göre
dağılımına bakarak bazı değerlendirmeler yapmaya girişip ardından o zamandan
bugüne kütüphanelerimizi zenginleştiren yeni anarşist kitaplara bir göz atalım
dedik.
[2] Birçok ülkede uzun yıllardan beri yerel anarşizm
tarihleri, çeşitli tarihsel figürler üzerine biyografiler, monografiler
şeklinde araştırmalar yapılmakta, ve aynı zamanda anarşizmin çağdaş teorilerle
geliştirilmesini içeren özgün teorik katkılar ortaya konulmaktadır. Anarşizm
sadece konuya politik taraf olanlar açısından değil her disiplinden
akademisyenlerin de ilgisini çeken bir araştırma konusudur dünyanın birçok
ülkesinde. Buna karşın bırakın anarşizmi, sola yönelik tarihsel incelemeler
bile Türkiye'de çok az yapılıyor.
[3] Erik Jan Zürcher ve Mete Tunçay’ın editörlüğünde
hazırlanan Osmanlı İmparatorluğu`nda
Sosyalizm ve Milliyetçilik (1876-1923)
[çeviren Mete Tunçay, İstanbul: İletişim Yayınları 2004] bu konuda ayrıntılara dikkatli okur için çok
değerli bilgiler içeriyor.
[4] Burada verdiğim sayılar anarşist kaynakça denemesine
dayanıyor. Sayılarda ancak çok küçük sapmalar olabilir. eldeki veriler
yayıncılıktaki genel eğilimi gözlemlemeye yeterlidir.
[5] Bütün bu yıllar boyunca anti-kapitalist aktivist
hareketin rahatı yerince batı gençliğinin bir tür eylem turizmi olduğunu ima
eden kültürel önyargılarla dolu “sol/milliyetçi” eleştirileri bolca okuduk
çeşitli yayınlarda.