Hakim Bey, GEÇİCİ OTONOM BÖLGELER, Çeviren: Rahmi G. Öğdül, Stüdyo İmge Yayınları, 2002,
Ne
tuhaf zamanlama! Dünya çapında bir ‘islami terörist’ cadı avı başladı.
Kapitalist karar merkezleri küresel denetim mekanizmalarını genişletmek üzere,
kendi elleriyle yarattıkları hayali düşman, islami terörizm ile büyük bir
hesaplaşmaya girişir ve denetim ağlarını sıkılaştırmayı hedeflerken, bu arada
küresel sol hareketleri de terörizm tanımı içine doğru itmeye çalışıyor. Böylece
dünya çapında kültürel, etnik farklılıkların dışlanmasına karşı çok
kültürlülüğü öne çıkaran politikaları da silmeye zorlayan yeni bir ırkçılık,
batı merkezcilik ve oryantalizm akımı yaratılmaya çalışıyor. Bu esnada
Amerikalı anarko-sufi Peter Lamborn Wilson, nam-ı diğer Hakim Bey’in T.A.Z.
(Temporary Autonomous Zone: Ontological Anarchism, Poetic Terrosim) adlı kitabı
“T.A.Z. / Geçici Otonom Bölgeler” adıyla yayınlandı. Hakim Bey bu kitabında
Avrupa menşeli bir siyasal akım olan anarşizm ile müslüman doğunun sufi
bilgeliğini aynı potaya akıtıyor.
İlk
bakışta bağdaşmaz gibi görünen bu anlayışların bir arada anılması tuhaf
görünebilir. Öyleyse bu tuhaflıklara diğerlerini de ekleyelim: Nietzsche,
Deleuze, Guattari, Foucault, Lytoard, Baudrillard gibi modern aydınlanmacı
rasyonalizmin radikal eleştiricileri; Ömer Hayyam ve Mevlana Celaleddin-i Rumi
gibi sufiler; 17. yüzyıl deniz korsanları; internet, hackerlar, siberpunk bilim
kurgu edebiyatı, Amerika’ya yerleşen ilk topluluklar, kızılderililer ve onların
pagan inançları; Anarşist kuramcı Gustav Landauer ve Münih Sovyeti; fütürist
İtalyan şairi D’Annunzio ve özerk Fiume
Cumhuriyeti ve benzeri... Her bir örnekte içinde yaşanılan zamanın ve mekanın
sınırlarını aşan bir özgürleşme ve özerk toplumsal biçimler kurma
deneyimlerinin izlerini arıyor Hakim Bey. Şenlikli, oyuncul, tinsel, erotik bir
özgürleşme politikasını öne çıkartıyor.
Hakim
Bey 70li yıllarda çok uzun süre Türkiye, İran, Afganistan gibi ülkelerde İslami
heterodoksi ve tasavvufçu tarikatlar üzerinde araştırmalar yapmış. Solcularımız
neden bizde bir demokratik halk geleneği yok diye düşünedursunlar, tarih
boyunca halk islamının çeşitli biçimlerinin merkezi otoriteyle sık sık çatışma
içine girdiği görülür. Hakim Bey de Türkçe baskıya önsözde şöyle soruyor: “Türkiye’de
(eski emperyal nostaljiden arınmış olarak) sufiliğin ve zındıklığın (heresy)
hoşgörü ve insani değerlere dayalı (hem İslamcılığa hem de laik ulusçuluğa
karşıt olarak) yerel bir üçüncü yolun un oluşumuna katkıda bulunabileceği
konusunda benimle uyuşup uyuşamadığınızı merak ediyorum?” Bu soru,
özgürlükçü bir solun, yalnızca aydınlanma sonrası modernist değerlerle
kurulabileceğine ilişkin Avrupa merkezci yaklaşımın altını oyar. Biz de sormak
istiyoruz: Sayısız tasavvuf ve İslami heterodoksi araştırmasının varlığına
rağmen Türkiyede devrimci ve solcu mücadelelerin bir soykütüğü çıkarılacak
olsa, bunların Kalenderilere, Haydarilere, Melamilere, Haşhaşilere, Babai
isyanına, Şeyh Bedreddin’e, Bektaşilere ve benzeri bir çok hat üzerinden
geçmişin radikallerine, muhaliflerine kadar bağlandığını düşünen kaç tane solcu
var? Batı merkezci yaklaşımların, kalkınmacı, sanayileşmeci, devletçi sosyalist
programların karşısında radikal bir özgürlükçü alternatif politika oluştururken tasavvuf düşüncesinin
bugüne yönelik getirebileceği olanaklar üzerinde düşünülüyor mu? Sanırız bu
hususta bize cevap verebilecek nadir kişilerden birisi, İslami heterodoksiyi
soldan okuyan tarihçi Reha Çamuroğlu olsa gerek...
Hakim Bey, T.A.Z.’da, tarihte ve mekanda hiçbir
doğrusal hat izlemeden, hiçbir yerleşik plana dayanmadan sürekli olarak
özgürlükçü deneyimlerin izini sürmüş. Çeşitli zaman ve zeminlerde ister uzun
ister kısa ömürlü olsun, dayanışma etiğine, yatay ilişkilere, özerkliğe,
hiyerarşi ve iktidar ilişkilerinin reddine ve doğa durumunu yeniden elde etmeye
dayalı toplumsal biçimlenmelerden seçtiği örneklerle T.A.Z. ın ne olduğunu
gösteriyor. T.A.Z.’a “sabit, değişmez, tüm zamanlarda geçerli evrensel bir
özgürlükçü toplumsal biçimlenme” gibi bir anlam yüklemeden, yaşanmış ve
yaşanmakta olan isyancı pratiklerden yola
çıkarak bize ne olduğunu gösteriyor. Sadece çok genel dışsal
özelliklerinin ne olduğunu söylüyor: “T.A.Z. devletle doğrudan çatışmayan
bir isyana, (yurtsal, zamansal, imgelemsel) bir bölgeyi özgürleştiren bir
gerilla operasyonuna benzemektedir, devlet tarafından ezilmeden önce, kendisini
başka bir yerde ve zamanda yeniden oluşturmak üzere dağıtır.”, “...onun en
büyük gücü görünmezliğinde yatmaktadır – devlet onun farkına varamaz, çünkü
tarih onu tanımlamamıştır. T.A.Z.’ın adı konulur konulmaz (temsil edilince,
dolayımlanınca) gözden kaybolmalıdır; gösteri açısından tanımlanamaz olduğu
için bir kez daha görünmez olarak başka bir yerde yeniden ortaya çıkmak üzere,
içi boş kabuğunu arkasında bırakarak kaybolacaktır.”
Hakim
Bey’in politik bir alternatif olarak geçici otonom bölgeler yaklaşımı, anarşist
iktidar eleştirisini, postyapısalcı temsil eleştirisini, özellikle de Deleuze
ve Guattari’nin göçebe düşüncesi, ya da rizomatik düşünceyi, 68 hareketinin
karşı kültür deneyimlerini, Sitüasyonist Hareketin gündelik hayatta devrim
yaklaşımını birleştiren bir mikro politika önerisidir. Süreklilik arzeden bir
politik örgütlenme, program ve stratejiye dayalı geleneksel sosyalist ve
anarşist yaklaşımların yerine, rizomatik tarzda örgütlenen, merkezsiz,
çokkatlı, devingen, ağsal yapıda, süreksiz, şenlikli, birbirinden farklı
bağlamlarda hareket eden karşı mücadelelerden oluşan bir anarşist özgürlükçü
yaklaşımın, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmasına dayalı şenlikli komünal
birlikteliklerini öne çıkaran bir anarşizmin onaylanmasıdır. Yüzyüze ve
temsiliyetsiz bir etik-politik yaklaşım içerir.
Kitap 1984 yılında doğmuş ve 1991
yılında yayınlanmış olmasına rağmen 1992’ deki Los Angeles isyanları, Zapatista
hareketi, 18 haziran 1998’deki J 18
hareketi, 1999 Seattle’den bugüne kadarki küresel sol hareketler ve son olarak
da Arjantin’de yaşanan isyan deneyimleri, geçici otonom bölgelerin bir şenlikli
özgürleşme pratiği olarak yaygınlaşmasına örnekler oluşturuyorlar.