DELEUZE
Michael
Hardt,
Çev. Ali Utku – İsmail
Öğretir, 2002
Birey Yayıncılık, 197 sayfa.
DELEUZE&GUATTARI
Ronald Bogue,
Çev. Ali Utku – İsmail
Öğretir,
2002,
Birey Yayıncılık, 229 sayfa.
Yakınlarda bir arkadaşım
Gilles Deleuze’ün bu aralar moda haline geldiğini söylüyordu. Bu ‘moda’ sözcüğü
üzerinde düşünülmeye değer. Zira brçok
düşünsel akımın ülkemize intikal etmesi bir düşünsel muhafazakarlık refleksi
ile karşılanarak “moda” kavramıyla yaftalanır. Çoğunlukla düşünsel konumların
oynamasına itibar etmeyen okur yazar çevrelerin bu refleksi zaman zaman haklı
bir Ülkemize yeni düşünsel akımların
girişi, çoğunlukla kendisini temsilci addeden entelektüel-akademisyen figürler
aracılığıyla gerçekleşir. Onlardan edinilen ikinci el bilgiler de biz cahil
okumuşlar tarafından olur olmadık yerlerde kullanılınca hakikaten okur
çevrelerinin sohbetleri aralarında sık sık zikredilen yarı hazmedilmiş slogan
düşünceler uçuşmaya başlar. Eğer moda konusundaki kaygı sadece bu durumu
eleştiren bir tavrın ifadesi olursa buna katılırım. Oysa arkadaşımın üzerinde
fazla durmamasına karşın merkezin aydınlarının ‘moda’ düşünceler karşısında
yüksek perdeden ‘savunma düzenine’ geçişleri meselenin daha karmaşık olduğunu
gösteriyor.
Türkiyeli entelektüellerin –
hangi siyasal düşünceye mensup olursa olsunlar – onyıllardır kemikleşmiş
konumlarını terketmemek için kendilerine göre mazeretleri var. Demokrasinin az
geliştiğinden dem vurulan, bastırılmaya çalışılan aykırı sesleri dillendirmenin
hayati olduğu düşünsel iklimimizde, mevcut kanonun dışına çıkan eleştirel
düşünceler hep ‘yeni modalar’ olmakla suçlanır. Dahası bu refleksle hareket
eden merkezin entelektüelleri, bu tür alternatif düşüncelerin dolaşıma
girmemesi için hayali düşmanlarına karşı savaş ilan etmekten geri durmazlar.
‘Moda’ endişesini bu ilişkiler etrafında ele alırsak bilakis ‘bu yeni
moda’ların savunulması yakıcı öneme sahip. Gilles Deleuze ve Felix Guattari de
bazılarına göre moda kabilinden duhul eden düşünürler. Şahsen,
Deleuze&Guattari söz konusu olduğunda, azınlıkta kalan bir grup merkezin
dışına çıkmış entelektüelin çalışmalarından fazlasını göremiyorum.
Birlikte yaptıkları
çalışmalar, 60’lar ve 70’ler Yeni Solu ile yeni siyasal öznellik biçimlerini
kavrayamayan, bu solun önünde bir engel oluşturan, bu haliyle statükonun bir
savunusuna dönüşen Marksizmle içinde yer aldığı Aydınlanmacı-Modernist
düşüncenin soldan ve özgürlükçü bir eleştirisini getirir. 60’lardan sonra
gelişen ve bugünlerde tüm dünyayı saran yeni siyasal öznellik biçimlerine,
mikro politikalara ve sistem karşıtı hareketlere radikal özgürlükçü kavramsal
araç gereç sağlarlar.
Entelektüeller ve güç
ilişkisi Deleuze, Guattari, Foucault, Lyotard gibi düşünürlerin esas
sorunlarından biridir. Bu düşünürlerin özgürlükçü sol çevrelerde dahi ‘moda’
sayılıp ilgi görmemesini, ortaya koydukları düşüncelerin kapalı, merkezcil,
ortodoks düşünce yapılarını yıkmak ve parçalara ayırmakla kalmayıp, özgürlükçü
düşünüş biçimlerine kapı açmak yönünde zengin olanaklar sunmasına; merkeziyetçi
siyasal yapılar yerine ademi merkeziyetçi pratikler önerdikleri için temsili
özne konumunu işgal eden ‘entelektüelleri’ yerlerinden etmesine; böylece
konumlarını terketmek istemeyen, sağlam olduğunu zannettikleri düşünsel
zeminlerin sarsıldığını görmek istemeyen entelektüellerimizi tedirgin etmesine
yoruyorum.
Bu girizgahın nedeni, Birey
Yayınlarından Haziran 2002’de Çıkan Michael Hardt’ın Deleuze: Felesefede Bir
Çıraklık ile yine aynı yayınevinden Kasım 2002’de çıkan Ronald Bogue’nin
Deleuze&Guattari adlı kitapları. Michael Hardt bilindiği gibi, İtalyan
komünist entelektüel Antonio Negri ile birlikte günümüzün postmodernleşen
küresel kapitalizminin egemenlik ve iktidar yapısı ile bu yapıdaki değişimleri
analiz eden, küresel anti-kapitalist hareketleri destekleyen İmparatorluk
adlı kitabın yazarlarından. Kitabın batılı Marksist dünyada nasıl bir fırtına
kopardığını, yurdumuzda ise yalnızca birörnek kuru gürültüden öteye
geçilmediğini, bu fırtınanın sol Marksizm üzerinde uzun vadede ne gibi
kırılmalara yol açabileceğini konuyu takip edenler tahmin edebilir.
Michael Hardt, 1993’te
yazdığı Deleuze: Felsefede Bir Çıraklık adlı kitabında bu düşünürü,
Hegel’de doruğuna çıkan bütüncü, sistemci, ikili karşıtlıklarla çalışan ve
herşeyin teorisini kurmaya çalışan metafiziklerin karşısında Nietzsche ve
Heidegger’den beri girişilen yeni bir felsefi dil geliştirmek yönünde şimdiye kadar
bunu en fazla başarabilmiş kişi olarak konumlandırıyor. Deleuze’ü,
postyapısalcı düşünce içinde, Hegelcilik ile yapısal-sistemci düşüncenin
karşısına bir Anti-Hegelci eleştiri koymaktan öteye geçip, olumsuzlamacı -
eleştirici bir düşünüşün beraberinde bir kurucu pratik teorisi geliştirebilmiş
bir düşünür olarak ele alıyor. Deleuze felsefe tarihinin bazıları karanlıkta
kalmış, ya da genellikle egemen felsefe yorumları içine yerleştirilmiş
düşünürler üzerine farklı okumalar geliştirmiştir. Kariyeri boyunca Bergson,
Nietzsche, Spinoza, Hume, Lucretius ve Stoacılar, Kant’ın yanı sıra Marcel
Proust, Lewis Carroll, Sacher Masoch ve Franz Kafka gibi yazarlar üzerine
çalışmıştır. Yaşamının son yıllarında Sinema üzerine iki ciltlik bir felsefi
çalışma da yapmıştır. Hardt, Deleuze’ün ilk döneminde üzerinde çalıştığı üç
düşünür – Bergson, Nietzsche ve Spinoza – hakkındaki çalışmalarını inceliyor.
Bu çalışmaları sayesinde, daha sonra geliştireceği devrimci düşüncelerin yolunu
açtığını ortaya koyuyor. Böylece Deleuze’ün düşüncesinin bütününü temsil etmeye
uğraşan bir standart akademik çalışma yerine, Deleuze’ün de okurken ‘kendinin
kıldığı’ ve yorumladığı düşünürlerden hareketle, onun bir okunuşunu
gerçekleştirip onu kendinin kılarak felsefede çıraklığını sürdürüyor.
İkinci kitap ise 1989
tarihli bir çalışma. 1996’te yitirdiğimiz Deleuze’ün halen üretkenliğinin tüm
hızıyla sürdüğü bir dönemde yapıldığından son dönem yapıtlarını içermiyor.
Kitabın birinci kısmı Deleuze’ün 1950’lerde başlayan felsefe çalışmalarını ele alıyor.
Nietzsche, Proust, Sacher Masoch, Stoacılar, Platon ve Kant üzerine
çalışmalarını inceliyor. Özellikle düşünürün ilk dönem felsefi üretiminin en
önemli iki verimi olan Fark ve Tekrar ile Anlamın Mantığı adlı
kitapları üzerinde duruyor. İkinci kısımda Deleuze ve Guattari’nin birlikte
çalışmaya başladıkları dönemin eserleri ele alınıyor. Bu dönemin en patlayıcı
eserleri Kapitalizm ve Şizofreni adlı iki kitaptan oluşan proje.
Projenin ilk kitabı Anti-Oidipus: Kapitalizm ve Şizofreni I adıyla 1972
yılında yayınlanmıştır; ikinci Kitap ise Bin Yayla: Kapitalizm ve Şizofreni
II adıyla 1980 yılında. Aynı dönemin
ürünlerinden bir diğeri de Anti-Oidipus’ta geliştirilen kavramsal
teçhizatla Franz Kafka’nın tüm metinlerini şizoanalitik bir okumaya tabi tutan
1975 tarihli Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin adlı çalışma. Bogue’nin
kitabı, hem Deleuze’ün ilk dönemini hem de Deleuze&Guattari ikilisinin
birlikte geliştirdikleri düşünceleri ve kavramları tanımaya başlayacak okurlar
için oldukça zengin bir okuma sunuyor.
Her iki kitabı yine bir
‘ikili’ Türkçeye çevirmiş: Erzurum Atatürk Üniversitesi İngiliz Dili ve
Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi İsmail Öğretir ile aynı üniversitenin felsefe
bölümü araştırma görevlisi Ali Utku’nun ortak emeklerinin ürünü. Burada bu
arkadaşlara saygımı ve selamlarımı iletmeyi borç biliyorum. Zira bu tür ‘moda’
düşüncelerin beğeniye sunulduğu büyük merkezlerden değil de Erzurum’dan bu işe
girişmeleri, kısa arayla her iki kitabı da temiz ve dikkatli bir çeviriyle
Türkçeye kazandırma yönündeki donkişotça çabalarından dolayı kutluyorum.
Sürekli seyir halindeki
göçebe düşünce, kurulu merkeziyetçi yapıları yıkıp, kaçış çizgilerinden kendi
yolunu bularak özgürlükçü pratiklerin izlerini takip ediyor. Göçebe düşüncenin
çırakları, ast üst ayrımlarına bulaşmadan yeraltı akışlarında birbirleriyle
kaynaşıyor...
Türkçede
Deleuze ve Guattari
Diyaloglar – Deleuze&Parnet; Kapitalizm
ve Şizofreni I ve II - Deleuze&Guattari
(bu iki kitap yukarıda sözünü ettiğimiz Bin Yayla kitabının iki bölümünü
oluşturan Göçebebilimi İncelemesi’dir); Üçekoloji –
Guattari; Felsefe Nedir? - Deleuze &Guattari; Kafka:
Minör Bir Edebiyat İçin - Deleuze&Guattari; Kant’ın Eleştirel
Felsefesi – Deleuze; Spinoza Üstüne On Bir Ders –
Deleuze; Kant Üstüne Dört Ders – Deleuze; Toplumbilim Dergisi - Gilles Deleuze Özel Sayısı, Kasım
1996 sayı:5.