Hümanist ve rasyonalist
düşüncenin ifadesi olan ütopyalar, ideal toplum düzeninin ne olacağı arayışına
hasredilmiş tasarılar olarak ortaya çıktılar. Eşitliğe, paylaşımcı bir ekonomik
düzene dayalı komünal toplum tasarıları da ütopyaların önemli bir bölümünü
oluşturur. Geleceğin toplumunun ideal bir ilk örneği olarak tasavvur edilen bu modernist
tasarılarda, kültür ve dünya görüşlerinden doğan talep farklarını yok sayan,
yaşamı tek bir akılcı perspektife göre önceden belirlemeye yönelik bir boyut bulunur.
Foucault’nun, “ütopyaların teselli verdiği” ve “masalımsı, büyülü ve düz
mekânlarda” tasavvur edildikleri için bir yerleri olmadığı (u-topos)
belirlemesi, beraberinde “türdeş olmayan yer” anlamında ‘heterotopya’ kavramını
getiriyor. Gerçek bir yere ait olmayan, geleceğe yerleştirilmiş ideal bir varış
noktası olarak ütopyanın tek tip, homojen ve aşkın niteliğine karşın
heterotopya, yaşadığımız toplumlar ve kültürlerin içinde var olan ve olabilecek
sayısız alternatiflerin, yaşam, mekân ve örgütlenme biçimlerinin birbirlerini
dışlamadan eş zamanlı şekilde var olabilen birlikteliğidir.
bolo’bolo* ekolojik, özgürlükçü, komünal toplum tasarıları arasında
ayrıksı bir yere sahip. Farkların birbirini yok etmeden bir arada var olabileceği
bir çoğulculuk arayışı olan bolo’bolo’nun,
bir heterotopya olduğunu söylemek daha uygun geliyor bana. İsmi p.m. olarak
geçen yazarı, kimliğini ortaya koymaktan uzak durur. Bu “proje taslağı” ilk kez
1983 yılında İsviçre’de yayınlanmış ve sonra dünyanın birçok diline çevrilmiştir.
Geçtiğimiz yaz Platform Sanat Galerisi’nde yer alan, aktivist sanatçı Oliver Ressler’in
Alternatif Toplumlar / Alternatif Ekonomiler sergisinde, p.m. ile yapılmış bir
video röportaj vardı. p.m. “Bu tuhaf gizli
dili yaratma fikri, Avrupa solunun terminolojisi artık geçerli olmadığını için
doğdu. .. bütün standart sol ifadeler kirlendi ve kullanılamaz hale geldi.
Fakat, yine de bu kelimelerin temsil ettikleri oldukça iyi şeyler.” diyordu.
Bu geleneksel kelimelerin yerine, devlet ve kapitalizm karşıtı sol düşünce,
ekoloji, feminizm ve postmodernizm gibi kaynaklardan; beşeri bilimlerin
sağladığı maddi bilgilerden birçok düşünceyi sentezliyor ve bunlardan elde
ettiği kullanışlı düşünceleri, yalın bir ifadeye kavuşturacak hayali kelimeler
icat ediyor. Kitap bu basit ve yeni sözcüklerin anlamlarının açıklandığı bir
sözlük kurgusuna göre ilerliyor; sanki dünyayı değiştirmeye kelimelerimizden
başlamamız gerektiğini söylercesine…
bolo, büyük oranda kendine yeten komünist
bir ekonomi, bireylerin özgürce var olabileceği, yönetime doğrudan
katılabileceği bir özyönetim ve her biri kendine has kültürel özelliklerin
serpilebileceği birer yaşam alanı. Ekonomiyi bütünüyle ekolojik hale gelerek,
doğa ve kent yaşamı bölünmesini ortadan kaldıran bolo’lar, çalışmayı da ev ekonomisi
içine dahil ederek -zira bolo bir yönüyle büyük bir evdir- iş ve özel hayat
bölünmesini de aşmayı öneriyor. Kolektif bir ev olarak bolo, mekânın bütünüyle
ihtiyaçlara göre esnek şekilde yeniden düzenlendiği bir ortakyaşama alanı. bolo’ların
her biri, meşruiyetini önceden belirlenmiş evrensel demokrasi ilkelerinden
değil, kendi kültüründen ve katılımcılarının üzerinde uzlaştığı örgütlenme seçiminden
alıyor. Dolayısıyla kendi içinde otoriter mi, özgürlükçü mü, dinsel mi, ya da
bir başka şey mi olacağına kendi karar veriyor. Bu yüzden her türlü birbiriyle
uyuşmaz dünya görüşü ve kültür, farklı bolo’larda somutlaşabiliyor. İdeal
komünist ya da demokratik toplumun nasıl olması gerektiği düşüncesinin doğurabileceği
çıkmazların tuzağına düşmeyen p.m. hem bolo içinde bireylerin hem de bolo’ların
arasında çatışmalar yaşanabileceği gerçeğini kabul ediyor. Bu tür çatışmalara
hakemlik edecek bir üst merciinin olmadığı bu dünyada çatışmalar taraflar
arasında kalıyor. Yazarın tüm çabası birbirinden faklı yaşam tarzı ve
örgütlenme anlayışlarını, tek bir toplumsal örgütlenme mantığına göre yeniden
üst-kodlayacak bir ekonomik ve siyasi yapılanmadan uzak durmak. Bu mantığın
gereği olarak da herhangi bir yaşam biriminin başkaları üzerinde tahakküm
kurmasını mümkün kılacak maddi araçların ortadan kaldırılması icap ediyor.
Çünkü insanın özünde iyi olduğu fikrinin temelsizliği ön kabulünden hareket
ediliyor. Başta gelen tahakküm araçları olarak devlet ve hukuk aygıtının,
kapitalist üretim ve para ekonomisinin, ulusal sınırlar ve askeri örgütlenmelerin
bulunmadığı, çok seçenekli bir toplumsal düzen olarak bolo’bolo kitapta özellikle
gündelik hayatın çeşitli ayrıntılarıyla anlatılmış. Mekân düzenlemeleri,
şehirler, yemek, tarım, enerji, su, sağlık, eğitim, iletişim, bilim gibi
konular toplumsal örgütlenmenin ve ekonominin çeşitli boyutlarıyla hem bugünkü
toplumlarımızın eleştirisi olarak hem de alternatifler olarak ele alınıyor. Bu
kitabı en sıcak kılan yanlarından biri de insanın gündelik hayatında şimdiden
anlamlı kılabileceği somut fikirler içermesi. Belki de şöyle demeli: yaşamak
istediğimiz toplumu, şimdi ve burada var olan mekânları bozup yeniden kurarak,
sistemin çatlakları arasında filizlendirmeli, uzak geleceğin düş dünyasında
değil.
*p.m. bolo,bolo, çev. kolektif, Kaos
yayınları, İstanbul: 2002.