Peki, yenildik mi? Son iki günde Gezi parkını mı
elimizden kaçırdık? Taksim'i mi kaybettik? Sokaklara çıkma imkânımızı mı
yitirdik? Akp postfaşizmi bu dalgayı sindirebilecek mi? Farklı formlara
bürünerek çeşitlenecek ve artacak olan bu politikleşmeyi, radikal muhalifeti
engelleyebilecek mi? Tabi ki hayır. Hele ki kepçeyle, dozerle gezi parkını
yıkmaya bir kalkışsınlar, hele ki 30 Haziran’daki Onur yürüyüşünü engellemeye
ya da 2014 bir Mayıs'ında Taksim'i vermemeye bir kalkışsınlar...
Daha hepsi hepsi 20 günün şu son iki gününde,
İstanbul'un ancak sıkıyönetim mantığı altında, muhtemelen 12 Eylül'den beri
gördüğü en büyük şiddete rağmen sokaklara çıkmaktan korkmadık, birbirimizi
yeniden bulduk, bir sürü yerde toplanık, geç saate kadar da kolay kolay terk
etmedik. Bugün her noktada arılar gibi süratle barikat kuran, saldırı
ağırlaşınca bir yerden kaçıp başka yerde toplanan, kentin merkezinde devasa bir
bölgedeki bütün polis ablukasına rağmen her bulduğu kanaldan saçılıp uygun
gediklerden toplaşmasını becerebilen bu kalabalıklar dünden beri, neyi ortaya
koymuş oldu? Biz bugüne kadar hiç bu kadar cesur olmuş muyduk örneğin?
Korkumuza rağmen korkunun üstüne üstüne gitmeyi, bugüne kadar deneyimlemiş
miydik? Ama artık bunun duygusal eğitimini yapıyoruz, bedenlerimiz daha dinç,
tıpkı duygularımızın daha gür olması gibi.
Bu demektir ki yılmadık, sinmedik. Devlet 31 Mayıs
gecesinin tekrarlanmaması için 15 ve 16 Haziran’da İstanbul'a bugüne dek görülmedik bir
polis gücünü yığdı ve benzersiz bir polis şiddeti uyguladı. Demek ki
birbirimize böylesine cesaret vermemizden gerçekten çok korktular.
Kimi zaman sokakta, kimi zaman sessiz sedasız,
hareketimiz mizahının, inceliğinin, zarafetinin, yaratıcılığının,
dayanışmasının, kolektif zekâsının gücüyle, birçok farklı şekilde devam edecek.
Çünkü çokuz, çeşit çeşidiz, birbirimize benzemiyoruz, parça parçayız, ama bir
araya gelmek gerekince büyük kalabalıklar oluşturuyoruz. Çok güçlüyüz ve çok
güzeliz. Birbirimizden durmadan bir sürü şey öğreniyoruz. Çoğalarak,
entelektüel ve siyasal olarak daha da donanarak, bağlantılar ve ilişki ağları
kurarak çok daha fazla yeni hayat biçimleri yaratacağız. Yeri geldiğinde yeni
kanallardan yeryüzüne çıkmak üzere tekrar yeraltı akımları halinde bir
süreliğine çekilebiliriz. Her an bir arada olmamız gerekmiyor. Her an sokakta
olmamız gerekmiyor. Çekilip daha çok şey öğrenmemiz, daha çok şey okumamız, ve
sonra tartışmak ya da sokağa çıkmak için yeniden bir araya gelmemiz de
gerekiyor. Artık her an her yerden sokağa çıkabileceğimizi, hem de çok sert
çıkabileceğimizi biliyoruz. Çünkü direnişin bedeni kendisini çok başlı bir
canavarın bedeni gibi gösterdi.
Gezi’de öğrendiklerimizi kendi yaşam alanlarımızda
yeniden oluşturmaya, yaşatmaya devam edeceğiz. Ruhumuzu, bedenimizi, aklımızı,
duygularımızı sömürgeleştiren bu kapitalist egemenliğe karşı önce kendi
ruhumuzu, bedenimizi, aklımızı, duygularımızı geri aldık. Şimdi parça parça
yeni yaşamlar öreceğiz, dostluklar, ilişki ağları, yoldaşlıklar, aşklar. Çünkü
öğrendik ki yaşamı sürdürmek için çok az şeyin varlığı yeterliymiş de aslında
asıl gereken birçok insana dokunmak, gülüşünü görmek, sesini işitip onunla
sohbet etmekmiş. Öğrendik ki insan için en iyi şey yine dayanışacağı,
paylaşacağı başka bir insanmış. Öğrendik ki gerisi kendiliğinden geliyormuş.
Yeni parklarda, yeni işgallerde, yeni eylemlerde, yeni direnişlerde tekrar
buluşacağız. Artık bize her yer Gezi, Her yer Taksim.
Biz kazandık. Çünkü önce kendimizi, sonra birbirimizi
kazandık.
17 Haziran 2013