17 Haziran 2013 Pazartesi

Çapuldaşlara


Peki, yenildik mi? Son iki günde Gezi parkını mı elimizden kaçırdık? Taksim'i mi kaybettik? Sokaklara çıkma imkânımızı mı yitirdik? Akp postfaşizmi bu dalgayı sindirebilecek mi? Farklı formlara bürünerek çeşitlenecek ve artacak olan bu politikleşmeyi, radikal muhalifeti engelleyebilecek mi? Tabi ki hayır. Hele ki kepçeyle, dozerle gezi parkını yıkmaya bir kalkışsınlar, hele ki 30 Haziran’daki Onur yürüyüşünü engellemeye ya da 2014 bir Mayıs'ında Taksim'i vermemeye bir kalkışsınlar... 

Daha hepsi hepsi 20 günün şu son iki gününde, İstanbul'un ancak sıkıyönetim mantığı altında, muhtemelen 12 Eylül'den beri gördüğü en büyük şiddete rağmen sokaklara çıkmaktan korkmadık, birbirimizi yeniden bulduk, bir sürü yerde toplanık, geç saate kadar da kolay kolay terk etmedik. Bugün her noktada arılar gibi süratle barikat kuran, saldırı ağırlaşınca bir yerden kaçıp başka yerde toplanan, kentin merkezinde devasa bir bölgedeki bütün polis ablukasına rağmen her bulduğu kanaldan saçılıp uygun gediklerden toplaşmasını becerebilen bu kalabalıklar dünden beri, neyi ortaya koymuş oldu? Biz bugüne kadar hiç bu kadar cesur olmuş muyduk örneğin? Korkumuza rağmen korkunun üstüne üstüne gitmeyi, bugüne kadar deneyimlemiş miydik? Ama artık bunun duygusal eğitimini yapıyoruz, bedenlerimiz daha dinç, tıpkı duygularımızın daha gür olması gibi. 

Bu demektir ki yılmadık, sinmedik. Devlet 31 Mayıs gecesinin tekrarlanmaması için 15 ve 16 Haziran’da İstanbul'a bugüne dek görülmedik bir polis gücünü yığdı ve benzersiz bir polis şiddeti uyguladı. Demek ki birbirimize böylesine cesaret vermemizden gerçekten çok korktular. 

Kimi zaman sokakta, kimi zaman sessiz sedasız, hareketimiz mizahının, inceliğinin, zarafetinin, yaratıcılığının, dayanışmasının, kolektif zekâsının gücüyle, birçok farklı şekilde devam edecek. Çünkü çokuz, çeşit çeşidiz, birbirimize benzemiyoruz, parça parçayız, ama bir araya gelmek gerekince büyük kalabalıklar oluşturuyoruz. Çok güçlüyüz ve çok güzeliz. Birbirimizden durmadan bir sürü şey öğreniyoruz. Çoğalarak, entelektüel ve siyasal olarak daha da donanarak, bağlantılar ve ilişki ağları kurarak çok daha fazla yeni hayat biçimleri yaratacağız. Yeri geldiğinde yeni kanallardan yeryüzüne çıkmak üzere tekrar yeraltı akımları halinde bir süreliğine çekilebiliriz. Her an bir arada olmamız gerekmiyor. Her an sokakta olmamız gerekmiyor. Çekilip daha çok şey öğrenmemiz, daha çok şey okumamız, ve sonra tartışmak ya da sokağa çıkmak için yeniden bir araya gelmemiz de gerekiyor. Artık her an her yerden sokağa çıkabileceğimizi, hem de çok sert çıkabileceğimizi biliyoruz. Çünkü direnişin bedeni kendisini çok başlı bir canavarın bedeni gibi gösterdi. 

Gezi’de öğrendiklerimizi kendi yaşam alanlarımızda yeniden oluşturmaya, yaşatmaya devam edeceğiz. Ruhumuzu, bedenimizi, aklımızı, duygularımızı sömürgeleştiren bu kapitalist egemenliğe karşı önce kendi ruhumuzu, bedenimizi, aklımızı, duygularımızı geri aldık. Şimdi parça parça yeni yaşamlar öreceğiz, dostluklar, ilişki ağları, yoldaşlıklar, aşklar. Çünkü öğrendik ki yaşamı sürdürmek için çok az şeyin varlığı yeterliymiş de aslında asıl gereken birçok insana dokunmak, gülüşünü görmek, sesini işitip onunla sohbet etmekmiş. Öğrendik ki insan için en iyi şey yine dayanışacağı, paylaşacağı başka bir insanmış. Öğrendik ki gerisi kendiliğinden geliyormuş. Yeni parklarda, yeni işgallerde, yeni eylemlerde, yeni direnişlerde tekrar buluşacağız. Artık bize her yer Gezi, Her yer Taksim. 

Biz kazandık. Çünkü önce kendimizi, sonra birbirimizi kazandık.

17 Haziran 2013

Anarşi kavramı

Bütün toplumsal ve psişik özgürleşmelerin ortak noktası, insanı birey ya da topluluk halinde tabi kılıp yönetilebilir bir varlığa indirgeyen...