8 Şubat 2014 Cumartesi

Gerontokrasi ve partiraykanın içiçeliği üzerine

Gerontokrasi ile patriyarkanın iç içeliğini göz ardı etmemek gerek. Gerontokrasi, yani farklı yaş grupları arasında hiyerarşi kuran egemenlik biçimi, patriyarkadan kavramsal olarak türetilemez ya da ona indirgenemez. İçiçe geçtiği yerlere özel dikkat göstermek gerek, zira bazı durumlarda gerontokratik bir iktidar pratiği çarpık bir şekilde bir patriyarkal ilişki olarak görülebilir ya da kadınların “erkekleşmesi” gibi yine eril aklın ürünü gibi görünen tuhaf açıklama biçimlerine başvurmayı mümkün hale getirebilir. Oysa söz konusu olan erkekleşmek değil, hiyerarşi içinde üst bir konumda yer alacak şekilde güçlenmektir. 

 

***

 

Gerontokrasi insan yavrusunun çok uzun bir biyolojik büyüme sürecine ihtiyaç duymasıyla ve bu dönemde yetişkinlerin onun etrafında koruyucu bir ortam oluşturması zorunluluğuyla fazlasıyla ilgilidir. İnsan, biyolojik ortalama ömrünün yaklaşık dörtte birini büyüme sürecinde geçirir. Ömür ortalamasının 40’ı geçmediği uygarlık öncesi topluluklarda da 70’i geçtiği uygarlık sonrası ve modern toplumlarda da oran aşağı yukarı böyle. Çünkü biyolojik erişkinlik artık kültürel yetişkinlik için yeterli değil. Toplum içinde bağımsız birey haline gelmek modern toplumlarda 20’li yaşları buluyor. Kültürel karmaşıklık arttıkça büyüme süreci de uzuyor. Bu tüm diğer canlılara göre de en uzun büyüme sürecidir. Ebeveynin uzun süreli gerekliliği çocuğun topluluk içinde kendi hayatını sürdürebilecek yeterliliğe, erişkinliğe varana kadar ona her anlamda bağımlı oluşu gerontokratik iktidar ilişkisinin kaynağıdır.

Bu zorunluluk özellikle topluluk yaşantısında çocuklarla ebeveynler arasında derin bir tecrübe farkının oluşmasını beraberinde getirir. Kuşaktan kuşağa aktarılacak çok fazla bilgi ve topluluk ortak deneyiminin birikmesi, yaşlıların gençler ve çocuklar üzerinde egemen konumda bulunmasına yol açar ya da tecrübenin egemenlik kurmak üzere olumsuz kullanımına diyelim. Bu yüzden yaşlıların rolü topluluk ortak değerlerinin gençlere aktarımında belirleyicidir. Çocuklara masal anlatan nine ya da dede sadece eğlenceli bir hikaye anlatarak çocuğu oyalamaz. Nasihat veren nine ya da dede daima yaşın kendisine verdiği karşı konulamaz bir otoritenin içinden topluluk ortak değerlerinin devamlılığını sağlar. Premodern toplumlarda yaşlıların belirleyiciliği daha fazladır ve etkisi bugüne kadar gelir. Gerontokrasi, modern toplumlarımızda da halihazırda sürüyor. Hiyerarşinin normalleştirilmesi, öğrenilmesi ve otoriteye itaat kültürü hane içinde, çocukların her iki ebeveyne de itaat ettirilmesiyle başlar, toplumsal hayata katılımda devam eder.

 Gerontokratik iktidar doğrudan cinsiyetlerden kaynaklanmaz cinsiyetlerin kendi içinde de hiyerarşi oluşturucu bir yanı vardır. Ayrıca cinsiyetler arası ilişkilerde de çaprazlama hiyerarşiler oluşturur. Yetişkin ilişkilerinde de gerontokrasinin devamı görülür. Kurumsal organizasyonlarda da hiyerarşinin basamaklarında yükselmek yani kıdem, yaşla ve yaşa bağlı tecrübeyle bağlantılı olarak değişir. 

 

*** 

Patriyarkanın nesilden nesile aktarımında gerontokrasinin rolü nedir diye sormadan monolitik, hiç değişim geçirmeyen ve başka hiyerarşik ilişkilerin üstünde yer alan bir patriyarka teorisine yaslanmak pek de açıklayıcı görünmüyor. Hiyerarşik ilişkilerin, hiyerarşiyi normalize eden değerlerle hiyerarşiyi içselleştirmeyi sağlayacak itaat pratiklerinin kuşaklar arası aktarımını gerçekleştirenler her iki cinsiyetten de yetişkinlerdir. 

Patriyarka kadınları ne kadar hane içinde tutmaya ve toplumsal hayatın bütününü ilgilendiren üretim ve karar süreçlerinin dışında bırakmaya çalışsa da kadınlar hane içinde çocuklar üzerinde erk sahibidirler. Aynı şekilde yaşlı kadınlar da genç kadınlar ve genç erkekler üzerinde. Genellikle bu gerontokratik hiyerarşi, akrabalık, komşuluk gibi hane dışı yapıları da belirler. Hiyerarşik iktidar ilişkileri içinde kadınlar da erkekler de hiyerarşinin basamaklarında yer değiştirebilirler. Bu değişim modern toplumda emek hiyerarşileri içinde yukarı hareketlenme imkanının da önünü açar. 

"Babaların", "ataların" değerlerini çocuklara, genç kadın ve genç erkeklere aktaran babaların ve bir o kadar da annelerin ya da üst kuşaktan ebeveynlerin varlığını göz ardı ederek patriyarkayı da anlamak çok mümkün görünmüyor. Ancak bu noktada kadınların patriyarkanın bir faili olarak düşünülmesi ya da erkekleştiklerinin düşünülmesi sorunu çözmüyor bulanıklaştırıyor. Halbuki cinsiyete dayalı bir toplumsal işbölümü olarak da ele alınabilecek cinsiyet rejiminin yanı sıra yaşla geldiği varsayılan ama esasında toplum değerlerinin içselleştirlmesiyle pekişen tecrübeye dayalı hiyerarşi yan yana ve iç içe işleyen ayrı yapılar gibi düşünülebilir.

Çok uzun bir konu olmakla beraber, post endüstriyel toplumda emek gücünün biliişsel gereksinimlerle donanmış olması gerekliği genç emeğin yaşlı emek karşısında daha etkin bir konuma geçmesine yol açtı. Tarihte ilk kez yaşlıların egemenliğinden sıyrılarak etkin bir konuma geçen bir genç nüfus ortaya çıkmaya başladı. Bu durum gerontokrasiyi sarstığı kadar yaşlıların da toplumda atıl bir yük olarak görülmesine yol açıyor. Bu durumla paralel olarak patriyarkal ilişkilerin de dönüştüğünü kadınla erkek arasındaki ilişkilerin, kırsal yaşamdan farklı olarak kentli yaşamda daha çok erkeklerin baskın olduğu sert bir rekabet çatışma ilişkisine dönüşmeye başladığını da söylemek mümkün. Çünkü kadınlar da hem emek hiyerarşileri içinde yükselebiliyorlar hem de iktidar ilişkileri karşısında sosyal konumlarını güçlendirebilecek şekilde donanım kazanıyorlar. 

 Gerontokrasi ortadan kalkması uzun sürecek ancak özellikle kentli yaşamın içinde giderek çözünen bir egemenlik ilişkisi. Gençliğin bir toplumsal figür olarak öne çıkması ve yaşlılar otoritesinin sarsılması beraberinde patriyarkayı da çok hızlı bir şekilde aşındırmakta olan bir sürecin içinde olduğumuzun alametidir. Bu süreçte kadınların da erkeklerin de eş zamanlı olarak yaş hiyerarşisine karşı mücadele ettiğini de gözlemleyebiliriz. Kısaca artık ninelerimizin ve dedelerimizin dünyasında yaşamıyoruz. Sorun gerontokratik bir hiyerarşinin patriyarkal bir egemenlik ilişkisiyle birbirine karıştırılmadan ele alınmasını gerektiriyor. 


Anarşi kavramı

Bütün toplumsal ve psişik özgürleşmelerin ortak noktası, insanı birey ya da topluluk halinde tabi kılıp yönetilebilir bir varlığa indirgeyen...