Küfrün mantığı içinde,
bu reelde gerçekleşmese de “sikerek cezalandırmanın", neden dilde
gerçekleştiğini anlaşılır kılan bir şey yok Perihan Mağden’in Argo üstüne
yazısında (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252839) Hâlbuki garip
bir şekilde, her sinkaflı (yani içinde “sikme tehdidi” içeren ve “sikmenin” bir
"cezalandırma" olarak yansıtıldığı) küfür edimi sadece dilde
gerçekleşse dahi, söyleyen de işiten de bu fiili bir gün gerçekleşmesi muhtemel
bir tehdit olarak alabiliyor. Yani dil içinde gerçekleşen bu edim, hem küfür
edende hem de edilende çok güçlü bir gerçeklik efekti yaratıyor. Edilen de
eden de küfürden aynı sonucu çıkarıyor: Gerçekleşmemiş ama gerçekleşmiş kadar
hedef aldığı kişiyi veya yakınlarını, erkeğin gerçekleştirme tehdidi savurduğu
penetrasyon yoluyla "terbiye etmeyi" amaçlayan bir söylemsel
performansın şiddeti, ve bunun yol açtığı ruhsal yara. Bu fiilen o anda
gerçekleşmese dahi neden bu kadar ciddiye alınıyor? Erkeğin kendisini her daim
aktif unsur olarak gördüğü cinsel birleşme eylemi, cinsel muhatabının hemen her
zaman elde edilmesi, sahip olunması, yani mülk kılınması olarak görülmesinden
kaynaklanıyor. Sadece bu kadar değil ama.
“Sikerek cezalandırmayı”
içeren her bir küfürde tek bir şey vardır: erkeğin aktif partnerin ise pasif
olarak görüldüğü cinsel birleşme eylemi, erkeğin her daim salt kendi hazzı
için, ama muhatabın kimi durumlarda cezalandırılması için gerçekleştirildiği
gerçeğinin dile yansıtılmasıdır. Bunun anlamı çok açık:
Tecavüz etmek.
"Sikmek"
yoluyla aşağılamak, hedef aldığı kişinin arzusu hatta varlığı hilafına onu
nesneleştirerek, kendisinin geçici bir kölesi kılmayı ima ettiği için bu kadar
yıkıcı oluyor. İşin acaibi, eden de edilen de bundan gerçekleştiğindeki kadar
travmatize olmasa bile, o sözün sanki gerçekliğin kendisi kadar bir hükmü
varmışçasına yoğun bir duygulanım yaşayabiliyor. Oysa ortada gerçekleşmiş
tecavüz ve şiddet yok. (yani henüz yok, şimdilik, o esnada). Küfürde, tecavüz
ve şiddet tehdidini, --ne kadar o bağlam içinde olanak ve olasılık dışı olsa
bile-- bunu ima eden bir söylemsel tehdit var. Yaparım ederim. Hatta
yapmış gibi: Yaptığımın… Ettiğimin… Bu çok acayip değil mi? Çünkü işiten bir
erkekse, ve “erkeklik gururu” incinmişse, ya da “namusuna halel gelmişse” bu
bir cinayet sebebi olabiliyor.
Dilin böylesine güçlü
bir yıkıcı duygulanım yarattığı başka bir kullanımı var mıdır? Bilemiyorum. Ama
sinkaflı küfür, gerçekten çok yıkıcı bir dilsel şiddet yayıyor. Üzerine iyice
düşünmeden erkeklerin bunu anlamasının da çok kolay olmadığını
düşünüyorum. Zira erkeklerin hepsi, hayatlarının bir döneminde,
konuşmayı ilk öğrendikleri zamandan başlayarak küfre yatkın hale getirilir,
öğretilir ve hatta cinsel eylemin, tacizin, tecevüzün ne olduğunu bilmedikleri
mini minnacık zamanlarında bile cinsellik hakkındaki tasavvur dünyalarının
büyük bölümünü bu tür küfürler yoluyla edinirler. Bu yüzden küfür erkek
muhabbetinde çok normalize bir durumdur. Küfrün ilk işi mülkleştirici cinsel
eylemi, tacizi, tecavüzü ve eril şiddeti normalleştirmektir. İkili cinsiyetin
katılaştırılmasına, heteronormatitivitenin sabitleştirilmesine yarar küfür.
O halde klasik küfür,
argodan farklı olarak alay, ironi, aşağılama, lanetleme, komik gösterme
değildir. Klasik erkek küfrü, yani sinkaflı küfür her zaman şiddet içeren bir
tecavüz tehdidinin ya da imasının söylemsel icrasıdır. Bu durumda şunu sormak
gerekiyor: Neden küfür bu kadar şiddetli bir duygulanım yaratıyor?
Demek, eden ve edilen
için, bir insanın maruz kalabileceği en büyük tehdit olarak algılanıyor. Demek
asarım, keserim, öldürürüm, yıkarım yakarımdan başka bir şey var burada. Düz
anlamda şiddet söyleminde, kendisine tehdit oluşturduğu varsayılan ötekine
karşı bir meydan okuma, diğerinin hayatına son vermeyi hedefleme ya da bunu
arzuladığını beyan etme, ya da onun bedensel bütünlüğüne zarar verme tehdidi
vardır. Yani bu tür tehditler ima eden türden küfür ya da hakaretler,
karşıdakinin kendisiyle olan eşitsizliğinin ya gerçek ve haklı olduğunu ya da
küfredenin, bu küfür yoluyla haber verdiği eyleminin sonrasında artık gerçek
hale geleceğini ima ederek, içerideki yok etme duygusunun büyütülmüş, abartılmış
bir dışavurumunu ortaya koyuyor. Ve kimi zamanda şiddet eylemine giden yolu
açan cesaretlendirici bir etki yayıyor ya da bazen tersine şiddete giden yolun
fiilen kapatılmasını sağlayan bir rahatlatıcı, bir emniyet valfi
olabiliyor.
Peki, sinkaflı küfür
neden öldürmekten yok etme isteğinden daha büyük bir yıkıcı etki bırakıyor? O
zaman şunu görebiliyoruz: bir erkek için cinsel eylem olarak kabul edilen
duhul, hiçbir zaman sadece cinsel eylem değildir. Hatta hep daha fazlasını,
hatta şunu içeriyor: başka bir varlığın üstünde egemenlik kurmanın en üst
mertebesi. Ve tersi de doğru, bunun zor ve şiddet yoluyla yapılacağının iması,
işitene başka her türlü tehditten daha tehditkâr, daha yıkıcı geliyor.
savaşlarda veya işkenceli polis sorgularında tecavüzlerin olması tesadüf
değildir. Çünkü kişinin kendi varlığının bütünlüğünün, alabileceği en büyük ve
kapanmayacak, ya da iz bırakacak yara olarak görülür, bilinir yaşanır bu:
bedeni üstünde eril duhul yoluyla kurulacak egemenlik. Bu yüzden bunun
"sözü" eylemi kadar etkilidir. (Tecavüz ve tacize maruz kalanlardan
özür dileyerek, bunları yazıyorum).
Ya da eskilerin
tabiriyle: “şüyuu vukuundan beter.” Bu bire bir şu anlama geliyor küfür
bağlamında: Eğer küfür edilmişse ve duyulmuşsa, o halde önemli olan orada savrulan tehdidin gerçekleşmiş olması değil. Sadece söylenmiş olması yani
dilde bir kez sözel olarak icra edilip de herkes tarafından tahayyül
edilebilmesi, gerçekleşebilecek potansiyel bir girişimin beyanı olarak kabul
etmek için yeterlidir. O zaman biri bana küfrettiğinde, ben bunu bana birazdan
gerçekleşecek, en kabul edilemez, en büyük yıkıcılıktaki saldırı altında
kalmışlık olarak kabul eder ve karşılığını veririm. Tabi ki erkek bakış açısıyla.
Sen benim anama küfredersin ben de bira bardağını kırıp yüzünü parçalarım.
Çünkü şüyuu vukuundan beter. Çünkü söylenebilir olması, düşünülmüş olmasına
denk ise, düşünülmüş olması yapılabilir olması anlamına gelir. Ve işte bu
küfrün hakikatidir.
Söylenebilir olanın,
tahayyül edilebilir ve bu yüzden de yapılabilir olmasının doğurabileceği
korkunun herkesçe bilinir olması vardır küfrün altında. Yani dilin bir hakikati
mümkün kılma gücü, dilin üstünde bir savaş alanı açar. Dilin hakikati
dönüştürme, ve bu yüzden de bir başkasını yaralayabilme potansiyeli buradan
geliyor. Sadece aktarıcı değil, hakikati inşa edici olmasından.
Demek istiyorum ki küfür
gerçek bir tehdittir. Boş bir laf değildir. O anda orada küfür eden tarafından
gerçekleştirilecek bir eylemi ima edip etmemiş olmasının hiçbir önemi yoktur.
Bir yerlerde mutlaka şu anda gerçekleşiyor olan veya gerçekleşecek bir saldırının
maşrulaştırılması, haklılaştırılması ve normalleştirilmesidir küfrü gerçek bir
şiddet haline getiren.
Çünkü her erkek bilir ki
tecavüz bir insana yapılabilecek en büyük şiddet içeren cezalandırma, bastırma,
sindirme, aşağılama yok etme eylemlerinden birisidir. O yüzden dilde her gün
sayısız kere tecavüz ederler, hem de gülerek, neşeyle. Karşısındaki, sevdiği
sevmediği, iktidarını kurmasını engelleyen ya da tehdit eden, herkese her şeye.
Sinkaflı küfür, sistematik olarak normalleştirilen tecavüzün ve eril şiddetin,
ve sistemli şekilde sürdürülen eril tahakküm savaşımının en başta gelen
aletidir. Küfür, dayakla birlikte, eril tahakkümün, hem erkeklerin kendi
aralarındaki iktidar savaşlarının, hem kadına yönelik şiddetin, hem erkeklik
ideallerinden saptığı varsayılan cinsel yönelimlerin hem cinsiyet kimlikleri
şekillenmekte olan çocukların baskı altına alınmasının, söylemsel inşasının en
tehditkâr ve yıkıcı silahıdır. Çünkü önemli olan söz konusu tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi değil, her an gerçekleştirilebilir bir tehdit
olarak orada hazır durmasıdır.
Küfür 'proletaryanın
ağzında açmış kızıl bir karanfil' (Can Yücel) değildir.