2 Ağustos 2019 Cuma

Çocuğun hayatında etkin karşılaşmalar, ebeveynlik

Anarko-komünist, anarşist, anti-otoriter, feminist eğilimlerde bir Kürt, bir Laz bir de ben :) yani her halükarda geleneksel ebeveynlik ve klasik aile anlayışına alternatif yollar derdinde olan üç kişi sohbet sırasında çocukların büyümesinde ebeveynin rolü üstüne kendi deneyimlerimizden yola çıkarak konuşuyorduk. Geleneksel yönlendirmeci modelin bu tartışmada bir yeri yoktu zaten. Otoriter olmayan yaklaşımda ise yine de geriye iki türlü çocuk eğitimi yaklaşımı kalacağını düşündüğümü söyledim: Bir tanesi çocuk için herşeyi düşünüp tasarlayıp, yolları önceden belirlemek ve hep sonraki adım için kaygılanmak. Çocuğun hayat istikametini olabildiğince önceden şekillendirmeye, onu ebeveynin kendi imgesine uygun olarak büyütmeye çalışmak. Onun siyasi düşüncesini, eğitimini, ilgileneceği sanatı, sporu, giyimini, herşeyi düşünerek ona yumuşak bir şekilde yön vermeye çalışmak. Ya da bunu yapabileceğini zannederek stres altında yaşamak ve bu stresi çocuğa da yaşatmak.

Bir diğer yaklaşım ise şu olabilir: Çocuğun kendi hayatını inşasında bir çok etkenle birlikte kendisinin de etkin bir kurucu güç olabilmesi için ona yaşayabileceği karşılaşmaların çokluğunu ve çeşitliliğini göstermek. Karşılaşabileceği yaşantıları çoğaltmak ve etkin bir güç halinde yaşaması için onun güçlenmesini sağlamak. Yani ne kadar çok deneyim sahibi olursa, ne kadar çok farklı yaşantı ve varoluş, kavrayış gücü olabileceğini sezerse ve ne kadar çok karşılaşma yaşarsa kendisini o kadar etkin kılabileceğini görebilmek ve sakin -yani olasılıkların etkisine apaçık ve hazırlıklı- kalmak.
Bunları söylerken aslında içkin bir etiğin benim ağzımdan kendiliğinden söz aldığını sonradan fark ettim. Okuduğum ve dinlediğim bir çok iyi Spinoza yorumcusunun sayesinde. Gerçekten anti otoriter bir pedagoji çocuğu çayıra salıp kendi kaderine bırakmakla olabilecek bir şey değil diye düşünüyorum. Çocuğun güçlendikçe, yapabilme kudreti arttıkça karşılaşmalar yaşayabilme cüreti -özgürlüğü- de artacaktır. Elbette her cüret artışı aynı zamanda bizimle olan güvenli alanından bir kopuş gerektirir ama o zamana kadar onun kendisini güvende hissetmesini sağlamak ve hep desteklendiğini hissettirmek de bizim gayretimiz, sorumluluğumuz olmalı. Yoksa o güvenli aile yuvası hiç ortadan kalkmayacakmış gibi hissettirmek değil.

O halde bir çocuğun büyümesini en kısa cümleyle tarif etmek mümkünse şunun gibi birşey olmalı: yaşamında etkin bir güç haline gelene kadar, devamlı güçlerinin arttırılması için farklı karşılaşmalar yaşaya yaşaya potansiyellerini icad ettiği ve kuvvetlerini oluşturduğu bir süreç. Eğitimin amacı bu olmalı. Ebeveynliğin amacı da onun kendi kuvvetlerini geliştirebilmesi için güvenli öğrenme zeminini ve karşılaşma alanının genişlemesini sağlamak olmalı: çocuğun etkin bir güç olabilmesi için onunla etkin bir güç olarak karşılaşabilen etkin bir ebeveynlik pratiği. Spinoza'nın Etika'sının doğrudan doğruya çocuk eğitiminde, pedagojide bir karşılığı olabileceğini şu ana kadar düşünmemiştim. Ve birden karşıma böyle çıktı.

Anarşi kavramı

Bütün toplumsal ve psişik özgürleşmelerin ortak noktası, insanı birey ya da topluluk halinde tabi kılıp yönetilebilir bir varlığa indirgeyen...